Bazen bazı kelimeler, müzikler, bir laf, bir koku, bir ses, bir insanı hatırlatır. Eskilerde tanıdığını düşündüğün bir insanı. Çıkartmaya çalışırsın adını, yüzünü kim olduğunu. O kadar uzaksındır artık ama hatıralar uzaklaşsa bile kalır bir yerlerde. O eskiden tanıdığını sandığın insan, eskiden olduğun insandır. O kadar uzaktır sana artık. Ve bir o kadar da tanınmaz halde. Yine de içinde bir ürperme olur. Yine de sana bir şeyler anlatır. Artık büyümek değildir bu hissedilen, yaşlanmaktır. Dönüp arkana baktığın zaman, eskiden olduğun insancığa "kim bu çocuk" diyorsan, bazı şeylerin zamanı geçmiştir. Bazı şeyler eskimeye yüz tutmuş, bazı hisler artık tanınmaz olmuştur. Bazı sen'ler, sen olanlar ise ölmüştür. Ruhu ile karşılaştığın zaman da sana bunları yazdırır.
VAROLUŞÇU PSİKOTERAPİ ÖLÜM: "İnsan büyük bir boşluktan, ciddi bir hastalıktan, yeni doğmuş gibi, derisini dökmüş bir şekilde, daha duyarlı ve kötücül neşe için daha duyarlı bir damak zevkiyle, bütün iyi şeyler için daha duyarlı bir dille, daha büyük bir keyifle, tehlikeli bir masumiyetle, daha çocuksu bir şekilde, ama daha önce hiç olmadığı kadar kurnaz bir şekilde çıkar. " Nietzche "Ölümün sunduğu karanlık arka plan, hayatın yumuşak renklerini bütün saflığıyla öne çıkarır." Santaya Sorumluluğun üstlenilmesi kişinin nihai kurtarıcıya olan inancından vazgeçmesiyle de sonuçlanmaktadır. ANLAMSIZLIK: "Şu anda yaptığım ve yarın yapacağım şeyden ne yarar gelecek? Benim bütün hayatımdan ne yarar gelecek? Başka şekilde ifade edecek olursam - Neden yaşamalıyım? Neden bir şey yapmalıyım. Yine başka bir ifade ile: Beni bekleyen kaçınılmaz ölümle tahrip olmayacak herhangi bir anlam var mı hayatta? Tolstoy Nevroz: Anlamını bulamamış olan ruhun acı çekme...
Yorumlar
Yorum Gönder