Ana içeriğe atla

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

my bloody constant

Ekstra çaba göstermem gereken her şeyden kaçıyorum. Hayatı resmen ucundan tutarak yaşıyorum çok fazla içine girmeden, çok fazla yormadan. Çok zorunda olmadığım ve de çok istemediğim hiçbir şeyi yapmayarak. Çok olmayan hiçbir hissin peşinden de gitmiyorum. Aslında hep söylediğim gibi bir şeyim ben.. Ben sabitim hayat üstümden geçiyor. Bu histen hiç rahatsız değilim. Çünkü ne zaman gerçekten bir şeyler yapmaya çalışsam fark ediyorum, aslında benimle hiç alakası yok durumun. Durum derken hayatımdan bahsediyorum. Baya alakamız yok. O gidiyor ben bazen peşinden koşuyorum gibi hissediyorum bazen de birbirimizden kopmuşuz gibi oluyor. Bir bakıyorum ben neredeyim o nerede. Aynı beynim ve vücudum gibi. Hayatım ve ben. Arada bir kopuyoruz birbirimizden ama eninde sonunda onun dediği oluyor. Beynim ve vücudum takip ediyoruz kendisini nereye giderse. 

Bundan dolayı yok hırsım, amacım, planım ne bileyim ben aşırı bir bağlılığım, geleceğim ve geçmişim. Hepsi sanki şu kumdan yapılan resimler gibi bir gece var ediyorsam diğer gece rüzgar eşliğinde siliniyor. Rüzgar derken hayatımdan bahsediyorum. "Siktiret Dua ya" diyor resmen ve harbiden de beni manipüle edebiliyor. Zaten ben de istememiştim ki derken buluyorum kendimi. Ben zaten hep kendimi buluyorum bir durumun içerisinde. Nerden geldik şimdi buraya mnagoim derken zaman geçiyor. 

Yani ipler benim elimde değil. Elimde olduğu tek kısmı bana gösterdiği fragmanlara kanmamam. Bana diyor ki "hadi dene hadi hadi" ama ben artık yemiyorum. "Siktir git lan" diyorum direk. Ben iyiyim artık olmayanlarla. Olmayan ne varsa çok güzel kabul ediyorum. Olmamaya devam etsinler. Her şey olduğu gibi yani olmadığı gibi kalsın ki olduktan sonra elimden kayıp gitmesin. Herkes ve her şey sabit dursun. Ben çabalamıyorum bak. Cidden. Herşey ve herkes umurumda ve aynı zamanda da umurumda bile değil. Ben etkisizim bence. Bir çaban yoksa öylece duruyorsan sıfırsındır. Bildiğin matematikteki sıfır. zero. none. nil. 

Yani ben benim dışımdaki hayatlarda da var olmayacağım. Yani ben yalnızca burada olacağım. Dinleyebilirim ama gerçekten konuşamam. Bekleyebilirim ama gelemem. Aramızdaki mesafeyi yalnızca siz azaltabilirsiniz. Ben yakınlaşamam. Bana bir adım gelene ben hiç gelemem. 

Bir şeyler yapıyormuş izlenimi verebilirim, sanki her şeyi çözmüş gibi bir halim de olabilir, sanki gerçekten bir şeyler istiyormuşum gibiyim zaten. Aslında hepsi bir illüzyon benim varlığımda yok bir şey istemek. Benim tek yapabildiğim istememek. İstemediklerimi sayfalarca yazabilirim. Yerine koyabilecek hiçbir şeyim olmayan ne varsa yok olsun istiyorum. Her şeyi yok etmek sadece var olmak istiyorum işte. Yani sabitliğimi sonsuzlaştırmak istiyorum. "Bütün hayatı boyunca öylece durdu" diyecekler arkamdan yemin ediyorum. Umurumda mı? Asla. 

Hani diyorlar ya "her şeyi bırakıp bir sahil kasabasına yerleşmek istiyorum." Ben her şeyi bırakıp... O kadar. Her şeyi bırakıp iyice bırakmak istiyorum. Her şeyi. 

-Peki napacaksın?
-Napacağımı düşünücem geri kalan hayatım boyunca. 

Zaten tek başarılı olduğum nokta. Bırakmak. Olduğum yerde dururken gitmek. Hayatlardan. Azalarak yok olmak. Hissettirmeden, sessiz sessiz küçücük bir noktaya dönüşmek. Ve varlığımın hissedilmediği noktaya getirmek. Unutulmak ve unutmak. Acı ya da mutluluk yaşatmamak. Yaşamamak. İz bırakmamak. Ne yaparsam yapayım mutlaka ama mutlaka yarım bırakmak. Sonunu asla getirmemek. Yarım yamalak bıraktıklarımdan herhalde dağ olur. Yatarken hepsi gelir aklıma "sabah kalkınca devam edeyim" derim her gece. Her gün bir başkası ekleniyor bazen yapılacakları düşünürken bile uyuya kalıyorum. Yani onu bile yarıda bırakıyorum. Bazen çok emin oluyorum sabah kalkınca yapabileceğime, aşırı komik bence. Sabah kalkıp resmen gülüyorum kendime. Asla bitmeyecek sandığım ne varsa bitti çünkü. Asla bırakmam dediğim ne varsa bıraktım. Böyle bir insana nasıl güvenirsin ki. İğrenç resmen. 

Ama sonra dünyaya bakıyorum, insanlara, çalıştığım işe, her gün çektiğim müthiş azaba bakıyorum sadece bu dünyada yaşadığım ve hiçbir şey yapmadan varolduğum halde çektiğim müthiş acıya bakıyorum. İğreniyorum. Herkesten, her şeyden. Ah o berbat insanlar. Berbat ruhlar. Bazen öyle bir an geliyorki gözlerimden korkuyorum çünkü her şeyi anlatıyor. Bu hayat zaten yanlış. Bozuk. Dağılmış. Geri dönülemez şekilde kaotik. Bok gibi bok. Her şey, herkes, burada. Bildiğin BOK. Üzgünüm, öyle. O yüzden sabitim. Hayatım beni koruma amaçlı takılıyor. Yalnızca koruma. Ruhumu korumaya aldık. O yüzden sabitiz. Bedene söyleyecek bir şeyim yok, çok fazla dayanmaz bu ruh koruma aşamasında. Yıpranıyor yazık. Ama neydi? Umurumda değil. Kafamın sağlam durması için bu koltukta izim çıkmalı ve ciğeri yakmalı. 


O yüzden demeyin. Gel, git, yapma, yap, konuş, inan, hayal et, anla. Ben değilim bunları seçen. Benim etkim yok. Ben burdayım işte. O kadar. Gidene kadar burdayım. Sonra da burada olmayacağım. Geri de dönemem gittiğim yere, zira gerçekten zor yer değiştiriyorum ben. 




Neyse konuşalım yani şeyyapalım, evet evet, boşları denk getirelim...












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

VAROLUŞÇU PSİKOTERAPİ--- Irvin D. Yalom

VAROLUŞÇU PSİKOTERAPİ ÖLÜM: "İnsan büyük bir boşluktan, ciddi bir hastalıktan, yeni doğmuş gibi, derisini dökmüş bir şekilde, daha duyarlı ve kötücül neşe için daha duyarlı bir damak zevkiyle, bütün iyi şeyler için daha duyarlı bir dille, daha büyük bir keyifle, tehlikeli bir masumiyetle, daha çocuksu bir şekilde, ama daha önce hiç olmadığı kadar kurnaz bir şekilde çıkar. " Nietzche "Ölümün sunduğu karanlık arka plan, hayatın yumuşak renklerini bütün saflığıyla öne çıkarır." Santaya Sorumluluğun üstlenilmesi kişinin nihai kurtarıcıya olan inancından vazgeçmesiyle de sonuçlanmaktadır. ANLAMSIZLIK: "Şu anda yaptığım ve yarın yapacağım şeyden ne yarar gelecek? Benim bütün hayatımdan ne yarar gelecek? Başka şekilde ifade edecek olursam - Neden yaşamalıyım? Neden bir şey yapmalıyım. Yine başka bir ifade ile: Beni bekleyen kaçınılmaz ölümle tahrip olmayacak herhangi bir anlam var mı hayatta? Tolstoy Nevroz: Anlamını bulamamış olan ruhun acı çekme...

insanlık için küçük benim için büyük bir farkediş, farketmemek.

        sevginin ne sikim olduğunu hiç bilmeden yetiştirilen ruhları hastalanmış insanlarımıza...  küfürle giriş yaptım. çünkü öle..  büyüme çağında sevgi dilenen ve dilendiği için utanan ve sonunda da bu konuyu bir daha düşünmemek ve kötü hissetmemek (hissettirilmemek) adına çok derinlere gömerek yetişkinliğe ulaşan kişiler sevginin öncelikle sağlam bir temelinin atılması ve tuğlaları üst üste koyarak inşa edilmesi gereken bir şey olduğundan bir haberler.  sevgiyi ailelerinden "bana baktı, büyüttü, aç bırakmadı, terk etmedi vb." gibi bir takım kan bağından dolayı oluşan zorunluluklar ve asgari düzeydeki ilgi alakadan ibaret olarak gördüler. seni doğuran kişi ya da bakan büyüten kişi her kimse onunla bile duygusal, iletişime dayalı bir sevgi inşa edilmesi gerekiyor aslında. bu konsepte çok uzak bir millet olduğumuz aşikar.  biraz daha girelim çünkü bu konu canımı çok sıkıyor.  anne kutsaldır dediler. hayır hiçkimse kutsal değildir. yalnızca o...
başka sebepler var. başka sebeplerim var biliyorum. ilk akla gelen sebep değil bu katlanışlarım. ve kaçışlarım. ve farkındayım herkes farkında bütün dünya ve o da farkında. olmayacak. olmuyor da zaten.