"Kişi kendinde ne kadar çok şeye sahipse, başkalarında o kadar az şey bulabilir" Schopenhauer.
Bu lafı ile bana hala oturmamış olan taşlarımdan bir kaçını daha yerine oturtan adam Schopen'e teşekkür ediyorum. Kendime sorduğum 80.000 sorumdan belki 20.000 ini cevaplamış bulunuyorum ve daha güzeli sorun olduğu ve düzeltmem gerektiğini düşündüğüm bazı şeyleri öylece olduğu gibi bırakmamı sağlamıştır.
Sana yetecek şeyler var aslında. Hem de başkalarında değil. Bir dolu düşüncem var "cehennem başkalarıdır" konulu. Başkaları sana cehennemi yaşatır, seni üzer, incitir değil aslında. Başkaları senin kendinde olan zenginliğini unutturur. Başkalarına odaklanıp kalırsan, kendini unutursun. O yüzden insanlar ilişkiden çıktıktan sonra genelde "kendimi buldum" der. Kendini özlersin. Başkaları kafanı sen olmayan bir dolu şeyle doldurur. Gereksizdir. Oyalamadır. Oyalama tehlikelidir. Kendini oyalamak, kendinden uzak kalmaktır.
Konuşmalara, ilişkilere, iletişime, anlaşma dedikleri şeylere bak. Neleri paylaştıklarına bak. Birbirlerine verdikleri cevaplara bak. Hep bildiğin şeyleri tekrar söylemekten ve söyledikçe aynı şeyleri, diğerlerini unutmaktan başka bir sonuca varmıyor. Hali hazırda sende olanı aramak işte bu yüzden sıkıcı. Başkaları bu yüzden sıkıcı. Başkalarıyla olmak, zaman geçirmek kendinle kalmaktan daha sıkıcı. Yanlış oldukları için değil. Güzellikleri olmadığı için.
İçsel boşluk fark edilmemesi mümkün olmayan bir durum. Bir açık insanlardaki. Boşluk, zekasızlık olmak zorunda değil fakat zekasızlık bile daha az var. Aptallığa nasıl tahammül yoksa buna da yok. Hissetmeyen insana tahammül yok. Bir çanta almaya müthiş tutku duyan insanın aynı tutkuyu kendinde bir şeyler bulmaya duyamamasına tahammülüm yok. Boş zamanda yalnız olmayı kayıp olarak görmesi, planlarında her zaman insanların bulunması, keyif almanın tek başına da yapılabilecek bir şey olduğunu bilmemesi. Gerek duyduğu çoğu şeyi aslında kendinde bulabileceğini bilmemesi. Bilsek ah. Aslında mutlu olmanın, olabilmenin tek ve en kolay ve en keyifli ve rahat şekli.
İçinde olup bitene, aslında kim olduğuna, karakterini bilmeye, öğrenmeye, çözmeye olan isteğin ne kadar fazlaysa o kadar duyarlı olabiliyorsun. Bu duyarlılık sana bazen yoğun duygular yaşatıyor. Melankoli de bunlardan biri olabilir. Fakat kim demiş ki melankolik olmak kötü bir şey diye. Doğuştan gelen bir durum ve kabul ettiğin doğru yönlendirdiğin tadını çıkardığın sürece kötü olması mümkün mü? Duyarlılık melankoliyi tetikler. Düşünmek de öyle.. Yalnız olmak da öyle. Bundan kaçmak ise durum ne olursa olsun yanlıştır. Bunu istememek de kendini istememektir ve yanlıştır. İhtiyaçlarının arasına koymalısın.. Kendini ve yalnızca kendini.
Bu yüzdendir arayışlar hiç bitmiyor, aradığın yer yanlışsa nasıl bulabilirsin ki.
İsteklerin hiç olmuyorsa istediğin şeyin aslında sende var olduğunu fark etsen mesela daha kolay olmaz mı?
Kendinde hali hazırda bulduğunu verebilen insanlardan istememenin sonucu yalnızlıksa bu kötü olabilir mi? Kendinde olmayanı arıyorsun. Sende olmayanı istiyorsun. Birisi sende aynısından olan bir ayakkabıyı alsa getirse sana ne katabilir ki? Aynı ayakkabıyı 2 sene daha giyebilecek olmak dışında..
Çalışmak da zarar verebilir düşüncelerine. Çünkü unutturur. Düşünmenin kıymetini unutturur. Beyninle olan tek ilişkin onu dinlendirmeye çalışmaksa nasıl haz alabilirsin yaşadıklarından. Dışarının sana etkisi yalnızca sen algılayabilirsen var. Dışarının etkisi sınırlı. Senin olduğun insan kadar sınırlı. Olduğun insanı unutursan karışırsın. İşin sen olur, sen ise işinin zararlarını temizlemekten ibaret olursun.
Düşünmek bir iştir. Boş zamanı dert etmek zorunda kalmazsın bu durumda. Boş zaman en kıymetlin olur. Zaman yetmez. Düşünmek, keyif almaktır. Bundan zevk almayı bilmek ise belki sonradan kazanılan bir şeydir ya da değildir. Eğer sonradan kazanılan bir şey değilse de üzülürüm kazanamayacaklar için. Tatmin olmanın yolunu bulamayacakları için. Hep arayacakları ve hep aynı şeyi bulacakları için. Her gün aynı şeyi isteyip sonunda aynı şeyden sıkılacakları için. Her zaman aynı çemberin içerisinde dönecekleri için ve hayatlarında her zaman başkaları olacağı için. Her zaman madde isteğiyle yanıp tutuşacakları için. Önce içeride çözmesi gerekenleri bırakıp başkalarıyla olanı çözmeye çalışacakları, yorulacakları, üzülecekleri için.
Bazen de kendime kızıyorum bazı problemlerim boş oldukları için. Bazı isteklerimin altında yatanın gereksiz tatminlerim olduğu için. Gereksiz tatmin diyorum çünkü elde ettiğim zaman fark ettiğim şey yenisini istemek oluyor. Bazen kaçmak istediğim zaman düşüncelerimden bunu durdurabilmek için başvurduğum yollara kızıyorum. Bir takım insanlarla ilişkide olmamın/kalmamın tek sebebinin karşımdakinin düşünceleri olduğunu fark ettiğim zaman kızıyorum kendime. Yalnız kalmaya olan sevgimi inancımı kaybettiğim ve birilerine ihtiyaç duyduğum zaman kızıyorum kendime. O ihtiyacı normalleştirmek için bulduğum bahanelerin ne kadar yalan olduğunu fark ettiğimde kızıyorum kendime. Bazı duygu yoğunlukları zamanlarında kendimi hissetmemeye zorladığım zamanlar için kızıyorum kendime. Doğru yanlış ayrımımı çoğunluğun ne yaptığına göre yönlendirdiğim bazı zamanlar kızıyorum kendime. Çoğunluğun isteklerinin normal olduğunu düşünüp onları istediğim ve yalnızca normal olmak adına istediğim zamanlar kızıyorum kendime. Kendime yalan söylediğim zaman kızıyorum kendime. İstediğim şeyi çok iyi bildiğim halde, istemediklerimle harcadığım zamanlar için kızıyorum kendime.
Başkaları kötüdür, öcüdür, iyi değildir, kurutur, söndürür, uyutur, oyalar, unutturur, beyni köreltir, yorar diyorum evet. Bunu yapan başkalarıdır diyorum evet. Ama şöyle bir gerçek var ve bu gerçek çok fazla güzel, heyecanlı, umutlu: Herkes başkaları değildir.
Thanks Schopen..
Yorumlar
Yorum Gönder