bişey hissetmeye çalışmak. çağımızın problemi olabilir mi? olabilir. HERHANGİ bir şey hissetmeye çalıştığın zaman da sorun haline dönüşebilir. uyarıcılar, uyuşturucular, çeşitli acılar vb.
zira sevmek çok abartılmış durumda. herkes her şeyi kısa süreliğine seviyor. bir sonraki seveceği şeyi bulana kadar aşırı seviyor, bağlanıyor, vazgeçemiyor. ta ki vazgeçene kadar. çok basit çözümler, çok karmaşık problemlere veriliyor. çözülmemişler gömülünce de doğal olarak - çok doğal olarak - deliriyorsun, deliriyorlar, deliriyoruz.
herkes çeşitli şekilerde deliriyor.
delirmeyi de normalleştirdiğimize göre, devam.
delirdik ve mantıklı hislere ulaşımı kaybettik. ne yapabiliriz diye soruyorlar? şaka şaka kimse bi skim sormuyor. sorsalar zaten problemin farkında olurlar ve deli olmazlar değil mi?
devam ediyorlar. yollarına çıkan her sorunu ezerek, gömerek, gömemezlerse varlığını yok sayarak devam ediyorlar. ediyoruz.
beynimde arkada çalışan bir aplikasyon gibi kalıyor diyordu birisi. ne kadar doğru bir tanım olduğunu şimdi anlıyorum.
arkada açık kalan hisler cümbüşü var. amigdalanın bu olanlardan haberi yok yalnız. kaçamıyor da, tepki verilmesi için gerekli uyarılmayı da almıyor.
ne olursa olsun yaşayabilmek ve çalışabilen insanlar olabilmek adına yok saymamız gerekiyor.
ve bunun sınırları her geçen gün genişliyor, genişliyor ve genişliyor ta ki istesen de hissedemeyeceğin hale gelene kadar.
bu sikko durumun içerisinden yazıyorum ben de.
seviyorum ya en azından, sevebiliyorum, bazı şeyleri, seviyorum... seviyor muyum lan acaba cidden? sevginin devamında vazgeçmek olabiliyor mu? çok kolay vazgeçmek ama. bir göz kırması süresinde vazgeçebilir misin sevdiğin herhangi bir şeyden. vazgeçmemeli misin? sanırım vazgeçtiğin şeyi aslında sevmiyorsun. sanırım sevgiyi de bok ettim. sevmiyorum da mnakoyim. hiçbir şeyi sevemiyorum da. çok az sevdiğim şeyler var hepsi çok zararlı.
(bu arada, anlatmaya çalıştığım hiçbir şey yok)
sadece deniyorum ben bir şeyler hissetmeyi. denediğim her nokta da neyse siktiret belki de hissetmemek daha iyi diyerek geri çıkıyorum ne bokuma girdiysem.
doktorlarımdan bir tanesi "yaşam enerjisi paylaşmakla var olabilir" demişti. "özel insanla paylaşmak" böyle bir şey olabilir mi peki? hissetmediğimiz noktada özel insanlar, paylaşmalar, anlatmalar, iç içe geçene kadar susmadan konuşmak olabilir mi? olamaz işte. e ne bok yiyeceğiz. en büyük paylaşımımı netflix ve spotify ve instagramla yapıtğımız sürece ne bok yiyebiliriz ki. hayat motivasyonunu kaybettikten ve geri alamadıktan sonra nasıl olabilir ki.
doktor da kolaydan sallamış öyle zaten amk.
60 yaşında adam. sana kolay yaşam enerjisi... 30 sene önce insanla paylaşmak dışında yapacak bir şey yoktu ki...
30 sene önce yalnız değildik bu kadar. değillerdi.
sonra hayat kolaylaştı. yaşamak kolaylaştı ve sıkılmaya başladık, sıkıldıkça düşünmeye, düşündükçe de içinden çıkılmaz sorularla boğuşmaya başladık. sorguladık ve bitti işte. her şey bir gecede anlamını yitirdi.
sonra müthiş kaçışımız başladı ve sağolsun sosyal medya ve internet bu kaçışta çok yardımcı. kafanı boktan şeylerle oyalamak o kadar basit ve hızlı.
ta ki yapamayana kadar... yaptık.
sonra dedik ki;
her şey anlamsız.
hiçbir şey hissedemiyoruz.
neden yaşıyoruz.
kimsenin cevabı yok... dünyanın en mantıklı sorusuna verilebilecek hiçbir cevap yok.
geçmiş olsun topluca kafayı yedik.
Rust'ın dediğine geliyoruz bu durumda. Çok açıklayıcı olacak ve net. Buyrun;
I'd consider myself a realist, alright?
kısaca diyor ki; yarağı yemişiz biz. hiçbir manamız yok, koca bir yanlışız doğada ve bu kesin bilgi, bunu yayalım sonra da kafa kafaya verip diyelim ki; üremeyi durduruyoruz, hep birlikte yok olmaya yemin ediyoruz.
tek katılmadığım kısmı bu pesimistlik değil artık bu realistlik. gerçek bu. bu hatta belki de elimizde ki tek gerçek.
hadi bakalım.
zira sevmek çok abartılmış durumda. herkes her şeyi kısa süreliğine seviyor. bir sonraki seveceği şeyi bulana kadar aşırı seviyor, bağlanıyor, vazgeçemiyor. ta ki vazgeçene kadar. çok basit çözümler, çok karmaşık problemlere veriliyor. çözülmemişler gömülünce de doğal olarak - çok doğal olarak - deliriyorsun, deliriyorlar, deliriyoruz.
herkes çeşitli şekilerde deliriyor.
delirmeyi de normalleştirdiğimize göre, devam.
delirdik ve mantıklı hislere ulaşımı kaybettik. ne yapabiliriz diye soruyorlar? şaka şaka kimse bi skim sormuyor. sorsalar zaten problemin farkında olurlar ve deli olmazlar değil mi?
devam ediyorlar. yollarına çıkan her sorunu ezerek, gömerek, gömemezlerse varlığını yok sayarak devam ediyorlar. ediyoruz.
beynimde arkada çalışan bir aplikasyon gibi kalıyor diyordu birisi. ne kadar doğru bir tanım olduğunu şimdi anlıyorum.
arkada açık kalan hisler cümbüşü var. amigdalanın bu olanlardan haberi yok yalnız. kaçamıyor da, tepki verilmesi için gerekli uyarılmayı da almıyor.
ne olursa olsun yaşayabilmek ve çalışabilen insanlar olabilmek adına yok saymamız gerekiyor.
ve bunun sınırları her geçen gün genişliyor, genişliyor ve genişliyor ta ki istesen de hissedemeyeceğin hale gelene kadar.
bu sikko durumun içerisinden yazıyorum ben de.
seviyorum ya en azından, sevebiliyorum, bazı şeyleri, seviyorum... seviyor muyum lan acaba cidden? sevginin devamında vazgeçmek olabiliyor mu? çok kolay vazgeçmek ama. bir göz kırması süresinde vazgeçebilir misin sevdiğin herhangi bir şeyden. vazgeçmemeli misin? sanırım vazgeçtiğin şeyi aslında sevmiyorsun. sanırım sevgiyi de bok ettim. sevmiyorum da mnakoyim. hiçbir şeyi sevemiyorum da. çok az sevdiğim şeyler var hepsi çok zararlı.
(bu arada, anlatmaya çalıştığım hiçbir şey yok)
sadece deniyorum ben bir şeyler hissetmeyi. denediğim her nokta da neyse siktiret belki de hissetmemek daha iyi diyerek geri çıkıyorum ne bokuma girdiysem.
doktorlarımdan bir tanesi "yaşam enerjisi paylaşmakla var olabilir" demişti. "özel insanla paylaşmak" böyle bir şey olabilir mi peki? hissetmediğimiz noktada özel insanlar, paylaşmalar, anlatmalar, iç içe geçene kadar susmadan konuşmak olabilir mi? olamaz işte. e ne bok yiyeceğiz. en büyük paylaşımımı netflix ve spotify ve instagramla yapıtğımız sürece ne bok yiyebiliriz ki. hayat motivasyonunu kaybettikten ve geri alamadıktan sonra nasıl olabilir ki.
doktor da kolaydan sallamış öyle zaten amk.
60 yaşında adam. sana kolay yaşam enerjisi... 30 sene önce insanla paylaşmak dışında yapacak bir şey yoktu ki...
30 sene önce yalnız değildik bu kadar. değillerdi.
sonra hayat kolaylaştı. yaşamak kolaylaştı ve sıkılmaya başladık, sıkıldıkça düşünmeye, düşündükçe de içinden çıkılmaz sorularla boğuşmaya başladık. sorguladık ve bitti işte. her şey bir gecede anlamını yitirdi.
sonra müthiş kaçışımız başladı ve sağolsun sosyal medya ve internet bu kaçışta çok yardımcı. kafanı boktan şeylerle oyalamak o kadar basit ve hızlı.
ta ki yapamayana kadar... yaptık.
sonra dedik ki;
her şey anlamsız.
hiçbir şey hissedemiyoruz.
neden yaşıyoruz.
kimsenin cevabı yok... dünyanın en mantıklı sorusuna verilebilecek hiçbir cevap yok.
geçmiş olsun topluca kafayı yedik.
Rust'ın dediğine geliyoruz bu durumda. Çok açıklayıcı olacak ve net. Buyrun;
I'd consider myself a realist, alright?
But in philosophical terms I'm what's called a pessimist...
I think human consciousness is a tragic misstep in evolution. We became too self-aware.
Nature created an aspect of nature separate from itself - we are creatures that should not exist by natural law... We are things that labor under the illusion of having a self, that accretion of sensory experience and feelings, programmed with total assurance that we are each somebody, when in fact everybody's nobody...
I think the honorable thing for our species to do is to deny our programming. Stop reproducing, walk hand in hand into extinction - one last midnight, brothers and sisters opting out of a raw deal.
kısaca diyor ki; yarağı yemişiz biz. hiçbir manamız yok, koca bir yanlışız doğada ve bu kesin bilgi, bunu yayalım sonra da kafa kafaya verip diyelim ki; üremeyi durduruyoruz, hep birlikte yok olmaya yemin ediyoruz.
tek katılmadığım kısmı bu pesimistlik değil artık bu realistlik. gerçek bu. bu hatta belki de elimizde ki tek gerçek.
hadi bakalım.
Yorumlar
Yorum Gönder