Ana içeriğe atla

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

okudum.

şafak nakajima - varoluşsal depresyon 





Ülkemizde pek az tanınan Polonyalı psikiyatrist ve psikolog Kazimierz Dabrowski, bazı insanların kendi gelişimlerinin yolunu kendilerinin çizdiğinden söz eder.
Bu insanlar, toplumun onlara dayattığı ezberci öğretileri sorgulayıp değerler baskısını reddeden, dolayısıyla kendilerine çizilmiş rol kalıplarını parçalayıp çıkarak sürüden ayrılan bireylerdir.
Başkalarından farklıdırlar.
Çoğunlukla daha zeki, daha geniş düşünen, bağımsız ruhlu ve hayal gücü yüksek insanlardır.
Duyguları yoğun, empati güçleri derindir.
Başkalarının yaşadığı sorun ve acıları içselleştirir; çözüme katkıda bulumak için sorumluluk ve risk almaktan çekinmezler.

Ama bu insanların yaşamlarını zorlaştıran bir Aşil topukları vardır ki o da yaşamı sürekli ve derinlemesine sorgulamalarıdır.
Evrenin sınırsızlığını, doğa olaylarının nedenlerini, biyolojik evrimi, insan topluluklarının sosyolojik, ekonomik ve tarihsel gelişimini kavradıkça, varoluşu açıklamada, toplumda kabul gören genel geçer kavramlarla ikna olamazlar.
Ölçülebilir, tanımlanabilir gerçekçi kavramların peşindedirler; rehberleri akıldır.
Henüz bilmedikleri ya da nesnel kanıtılarını gösteremedikleri konuların, bilimin gelişmesiyle zaman içinde anlaşılacağı düşüncesini taşır, boşlukları metafizik kavramlarla doldurmaya çalışmazlar.
Önemli düşünürler, bilim insanları, filozoflar, bazı liderler ve sanatçılar bu gruba girer.
İdealist insanlar olduklarından, yaşamdaki akıl almaz haksızlık, adaletsizlik ve acının karşısında derin keder duymaları ve varoluşu anlamsız hissetmeleri büsbütün kolaylaşır.
Her canlının besin zincirinin bir parçası ve doğanın kıyasıya bir savaş yeri olduğu gerçeği, insancıl ve doğacı bir evrenin varolabilmesi konusunda onları umutsuzluğa sürükler.
Nihayetinde, bu gerçeği temelden değiştirme güçleri de yoktur üstelik!

Toparlayacak olursak, saydığım faktörler; yani çevresel ve ekonomik destek yoksunluğu, yaşama anlam veren inanç köprüsünün eksikliği ya da sorgulayan özgün bir insan olmak, kişiyi varoluşsal anlamsızlık depresyonuna daha kolay sürükleyebilir.
Bu ruh halini yaşayan kişilerde, takıntılı biçimde hayatın, varoluşun, ölümün, evrenin anlam varlığını/yokluğunu sorgulamaya sık rastlanır.
Varoluşsal depresyonda, geçmişte anlamlı gelen pek çok şey artık değersizdir.
Kendilerini başkalarından ayrı, yalnız ve izole hissederler; hiçbir yere sığamaz, yabancılaşırlar.
Toplumun değerleri ve kurallarına tahammülleri gitgide azalır.
Canları hiçbir şey yapmak istemez; içleri adeta uyuşmuş, boşalmıştır.
Enerjileri zamanla düşer.
İntihar düşünceleri sıkça akıllarını yoklar.

Tüm bu belirtilerin çeşit, sıklık ve şiddeti, elbette kişiden kişiye farklılıklar gösterir.
Varoluşsal anlamsızlık duygusuyla gelen depresyonu saptamak, ilaçlarla bastırmak yerine, içsel ve felsefi sorgulamalarla doğru çözümler geliştirmek açısından çok önemlidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

insanlık için küçük benim için büyük bir farkediş, farketmemek.

        sevginin ne sikim olduğunu hiç bilmeden yetiştirilen ruhları hastalanmış insanlarımıza...  küfürle giriş yaptım. çünkü öle..  büyüme çağında sevgi dilenen ve dilendiği için utanan ve sonunda da bu konuyu bir daha düşünmemek ve kötü hissetmemek (hissettirilmemek) adına çok derinlere gömerek yetişkinliğe ulaşan kişiler sevginin öncelikle sağlam bir temelinin atılması ve tuğlaları üst üste koyarak inşa edilmesi gereken bir şey olduğundan bir haberler.  sevgiyi ailelerinden "bana baktı, büyüttü, aç bırakmadı, terk etmedi vb." gibi bir takım kan bağından dolayı oluşan zorunluluklar ve asgari düzeydeki ilgi alakadan ibaret olarak gördüler. seni doğuran kişi ya da bakan büyüten kişi her kimse onunla bile duygusal, iletişime dayalı bir sevgi inşa edilmesi gerekiyor aslında. bu konsepte çok uzak bir millet olduğumuz aşikar.  biraz daha girelim çünkü bu konu canımı çok sıkıyor.  anne kutsaldır dediler. hayır hiçkimse kutsal değildir. yalnızca o...

sacmaliyorum sanki..

bir sorun var. ve ben bunu yoksayiyorum. yapmam gerekeni biliyorum cok net ama yapmaktan korkuyorum. ve isin garip tarafi bu bana ilk defa oluyor. ne yapmam gerektigini cok iyi bilip de yapmamak.. tam tersine tam dikine gitmek. zorlamak sanki kendimi mi zorluyorum acaba? dayanma gucumu sinirlarimi. cok mu yanlis yapiyorum diye dusunuyorum surekli. bu kadar fazla dusunuyorsam bir sorun var demektir. ama ben sorunu cozemiyorum. cozemedigim icin belki kaliyorum. cozulmez bir durum var hosuma gitmiyor aslinda. ama sanki gidiyormus gibi ayni yerin etrafinda donup donup duruyorum. bazen bir seyi degil de her seyi kokunden degistirebilecegimi dusunuyorum. sonra bakiyorum bir adim bile atamiyorum. cunku kendi kendime yapabilecegim bir sey degil bu. ben yapabilirim saniyorum. ama tek yapabilecegim susmak, gitmek, bitirmek. ben bunlari becerebiliyorum en iyi yaptigim sey su hayatta bir seye son vermek ve arkama bile bakmadan gitmek. hic olmamis hic yasanmamis gibi davranmak. mukemmelim. ama so...
ignorance is bliss. ignorance is strenght. demişler. ne kadar doğru söylemişler. ama biraz eksik kalmış bence. if you can ignore.. demeyi unutmuşlar. kimisi yapamazmış. bunu düşünememişler. ignore benim için sanırım sadece facebook'da yapılabilecek bir şey. gerçek hayat diye bir şey var. ve zor aslında. yani götünü de yırtsan ignore diye bir sekme açılmıyor beyninde. notification'lar var mesela. dolu böyle.. taşıyor artık. her gün 10 tanesi çıkıyor. seni bilgilendirmek amaçlı. ignore falan edemiyorsun. orda duruyorlar. birikiyorlar. rahatsızlık veriyorlar. olmaması gereken şeyler ama oluyorlar. sen de bunları yiyorsun bir güzel. yutuyorsun. he sindiremiyorsun. sonra da ben tokum diye gezebiliyorsun. çok ilginç. insan çok enteresan bir varlık. editlemeye çalışıyor beyin. hani yokmuş gibi davranayım, bazı özellikleri sileyim ama bazıları kalsın. ignore etme çabasında yoruluyor. error verdi benim ki bir kaç defa. kendimi yeniden başlattım mesela bu geçen zamanda.. geçen sy...