Basit şarkı. Çok bir olayı yok. Aslında benim için var. Şöyle düşündüm şarkı yapsam ben böyle yapabilirdim. Bir de bir kez daha başıma gelmişti bu Aimee Mann/It's Not şarkısı ile. Ben bu şarkıyı beynimin içerisinde yıllardır duyuyorum demiştim. Şarkı o kadar eski değildi. Bu da değil. Ben bu şarkıyı ezbere biliyordum mesela. İnandırıcı değil biliyorum. Bence de değil.
En büyük zevk bu şarkı. En güzel his. Ben yapmadım ama ben buldum. Benim karşıma çıktı ya. Benim oldu şimdi bu şarkı mesela, diğer bir çok şarkımın arasına girdi. Başkalarının bana verdikleri şarkılar gibi değil. Onlar üvey evlat muamelesi görüyorlar bende. Bazı çok nadir insanların verdikleri hariç tabii ki. Onları da yastığımın altında tutarım. Zarar görmesinler, kaybolmasınlar, unutulmasınlar ve değerleri bilinsin diye. Her neyse. Birilerine tavsiye ediyorsam üvey evlatlarımı o birilerini de çok önemsemem mesela. Mesele benim olanları! paylaşmak. Bunları dinletmek. Çünkü biliyorum ya içten içe.. Eğer beğenmezlerse kırılırım. Çünkü benim onlar. Benden bir parça gibi. Sanki saçımı beğenmemiş gibi. Hakaret gibi adeta. Gıcık olurum soğurum bile o insandan.
Bu durum, bir derdini anlatırsın gibi.. Onu da anlatmazsın ya herkese. Herkesle paylaşamazsın içinden "gerçekten" geçenleri. Anlatırken de yüzünü izlersin. Aldığı hale bakarsın. Nasıl dinlediğine bakarsın. Heee, eee, aaa deyişine bakarsın. Şarkıyı da aynen öyle işte. Nasıl dinlediği önemlidir. Anında feed-back istersin. Vermezse, gelmezse kötü. Gelirse, sevdiyse ve de farkını anladıysa o zevk tarif edilemez olur.
Yine de sonuca baktığımızda ben her şeyi buna endekslemiş bir hayatta yaşasam da yanılma payı çok yüksek. Her şey şarkılar diyorum. Sonra öyle bir şey görüyorsun ki hiçbir şey olmuş şarkılar. Anlamını yitirmelerine o kadar üzülüyorum ki. Aynı şarkıyı sevebiliyor olmak çok önemli olmalı. Değil mi? Biliyorum aslında değil. Sadece zor bulunuyor. Nadir görülüyor fakat anlamsız. Tesadüfler gibi. Anlam yüklüyorsun ya bir ton!! Anlamını yitirdiklerinde kendi kendine "ama.. ama.." diyorsun. Sonunu bile getiremediğin açıklamalara dalıyorsun. Bakıyorsun sonuç ortada. Bir şeyi ittirerek yapıyorsan, zorlayarak, çabalayarak sonuç alamadığın zaman doğal olarak ufak çapta bir yıkım yaşıyorsun. Çabuk geçen şeklinden. Benim şarkılara güvenim yine de sonsuz. Durduramıyorum bu alışkanlığı. Artık kullanmadığım bir tanıma yöntemi belki bu. Evet artık kullanmıyorum. Tanıma yöntemlerini kullanmıyorum. Bu yazıdan muhtemelen başka bir yazıya geçeceğim. Çünkü sonuç ortada insanları tanıma yöntemi diye bir şey yok aslında. İnsanın insanı tanımaya çalışması diye bir şey yok. Tanıyorsun aslında. Görüyorsun biliyorsun. Şunu yapıyorsun. Görmedim, duymadım, bilmiyorum. Çünkü canın öyle yapmak istiyor.
Aslında bu şarkıyla alakalı yazmak istediklerim çok fazla. Fakat yeterince kötü hissetmiyorum o sebeple yeterince hissiyatım yazıya dökülemiyor. Belki gecenin ilerleyen saatlerinde kurup kurup kafamda bitişlere, olmayan şeylere, karşındaki insanın susmasına, bırakmış tembel ruh halime odaklanıp geri dönebilirim. Şimdilik bu şarkıyı sadece çarpıntı yaptığı için dinliyorum. Bir de beni anladığı için.
En büyük zevk bu şarkı. En güzel his. Ben yapmadım ama ben buldum. Benim karşıma çıktı ya. Benim oldu şimdi bu şarkı mesela, diğer bir çok şarkımın arasına girdi. Başkalarının bana verdikleri şarkılar gibi değil. Onlar üvey evlat muamelesi görüyorlar bende. Bazı çok nadir insanların verdikleri hariç tabii ki. Onları da yastığımın altında tutarım. Zarar görmesinler, kaybolmasınlar, unutulmasınlar ve değerleri bilinsin diye. Her neyse. Birilerine tavsiye ediyorsam üvey evlatlarımı o birilerini de çok önemsemem mesela. Mesele benim olanları! paylaşmak. Bunları dinletmek. Çünkü biliyorum ya içten içe.. Eğer beğenmezlerse kırılırım. Çünkü benim onlar. Benden bir parça gibi. Sanki saçımı beğenmemiş gibi. Hakaret gibi adeta. Gıcık olurum soğurum bile o insandan.
Bu durum, bir derdini anlatırsın gibi.. Onu da anlatmazsın ya herkese. Herkesle paylaşamazsın içinden "gerçekten" geçenleri. Anlatırken de yüzünü izlersin. Aldığı hale bakarsın. Nasıl dinlediğine bakarsın. Heee, eee, aaa deyişine bakarsın. Şarkıyı da aynen öyle işte. Nasıl dinlediği önemlidir. Anında feed-back istersin. Vermezse, gelmezse kötü. Gelirse, sevdiyse ve de farkını anladıysa o zevk tarif edilemez olur.
Yine de sonuca baktığımızda ben her şeyi buna endekslemiş bir hayatta yaşasam da yanılma payı çok yüksek. Her şey şarkılar diyorum. Sonra öyle bir şey görüyorsun ki hiçbir şey olmuş şarkılar. Anlamını yitirmelerine o kadar üzülüyorum ki. Aynı şarkıyı sevebiliyor olmak çok önemli olmalı. Değil mi? Biliyorum aslında değil. Sadece zor bulunuyor. Nadir görülüyor fakat anlamsız. Tesadüfler gibi. Anlam yüklüyorsun ya bir ton!! Anlamını yitirdiklerinde kendi kendine "ama.. ama.." diyorsun. Sonunu bile getiremediğin açıklamalara dalıyorsun. Bakıyorsun sonuç ortada. Bir şeyi ittirerek yapıyorsan, zorlayarak, çabalayarak sonuç alamadığın zaman doğal olarak ufak çapta bir yıkım yaşıyorsun. Çabuk geçen şeklinden. Benim şarkılara güvenim yine de sonsuz. Durduramıyorum bu alışkanlığı. Artık kullanmadığım bir tanıma yöntemi belki bu. Evet artık kullanmıyorum. Tanıma yöntemlerini kullanmıyorum. Bu yazıdan muhtemelen başka bir yazıya geçeceğim. Çünkü sonuç ortada insanları tanıma yöntemi diye bir şey yok aslında. İnsanın insanı tanımaya çalışması diye bir şey yok. Tanıyorsun aslında. Görüyorsun biliyorsun. Şunu yapıyorsun. Görmedim, duymadım, bilmiyorum. Çünkü canın öyle yapmak istiyor.
Aslında bu şarkıyla alakalı yazmak istediklerim çok fazla. Fakat yeterince kötü hissetmiyorum o sebeple yeterince hissiyatım yazıya dökülemiyor. Belki gecenin ilerleyen saatlerinde kurup kurup kafamda bitişlere, olmayan şeylere, karşındaki insanın susmasına, bırakmış tembel ruh halime odaklanıp geri dönebilirim. Şimdilik bu şarkıyı sadece çarpıntı yaptığı için dinliyorum. Bir de beni anladığı için.
Yorumlar
Yorum Gönder