Ana içeriğe atla

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

İhtiyacım olan/olmayan tür. Ve sebebi Murphy.

Anlatmak zorunda mıyım. Zorunda mıyız? Bence pek değiliz. Yani her şeyi değil. Her sorana değil. Bazı şeylerin gerçekten içimizde kalması, içimizde patlaması gerekiyor bence. Dışarı çıkınca dürüstlüğümüzü seviyoruz evet. Ben seviyorum fakat sırf sen bir defa söyledin, bir kez tanımladın diye o tanım kafalarda öyle kalıyor. Belki sonra değişiyor. Takibini yapman gerek. Ben mesela bir zamanlar deliydim. Yani manyakça şeyler düşünür ve yapardım. Benim yalnızca o anlarımı bilen insanlar var. Sonra değiştim/düzeldim neyse, beni öyle bilenler var hala. Geri dönüp düzeltemem ki. Sormasalardı, bilmezlerdi. Ben hiç anlatmamış hiç kafa karıştırmamış olurdum. Yani her şeyi, herkes, her zaman bilmek istedi diye anlatmayı gereksiz buluyorum. Bazen yapıyorum, bazen de gerçek bir domuz oluyorum ve susuyorum. Oyalıyorum, geçiştiriyorum. 

Ben takipte kötüyüm. "She is very good at keeping in touch with people" demişti biri, benim arkadaşım için. Benim için de "and you are quite the opposite" demişti. Evet, iyi değilim hatta berbatım. Çabalıyorum aslında ama beceremiyorum. Mesela birilerini görüşmesen bile araman gerekiyor. Yani görüşmeyeceksen bile. Nasılsın, ne yapıyorsun hayatında olup bitenleri "kaçırmamak" için. Ben arayamam. Yani arama sebebim şu olur: görüşelim mi? Bunun için aramayacağım insanla telefonda konuşarak nereye varabilirim ki? Ne samimiyetsiz sıkıcı bir şey. Lazım olduğunun düşünülmesi de daha garip. 

Umurumda değil ki. O kadar infoyu nereme sokabilirim. Nasıl tutayım aklımda. En son kimleydi, hangi işteydi, nerde oturuyordu onu bile hatırlayamıyorum. Hayat hızlı geçiyor, hızlı yaşanıyor takip edemezsin. Ben edemem, etmek de çok istemiyorum. Yani sıradan, öylesine arkadaşım olanları. 

Gerçekten arkadaşım olanlarında aynı şekilde olması, ya da öyle kalmasını istemem garip mi? Hayatlarımızı birbirimize anlatma zorunluluğu, bir şeyleri bilmek istemek, bunlar bana garip geliyor. Neyse ki bu tür taleplere sahip insanlarla ilişkim sınırlı boyutta. Ama yine de var. Bazıları var evet. Yani beni çok aşırı rahatsız eden bir durum değil, çok güzel yok sayabiliyorum canım istemediğinde. Yine de ben düşünüyorum böyle saçma şeyleri. Ve çoğunluk böyle olduğu için ve ben tahammül sınırlarımda yaşadığım için, yalnız kalıyorum. Çoğu zaman. 

Bu nereden aklıma geldi? Dizi izliyorum Arrow. Çok güzel, harika. Adam The Hood Guy diye biliniyor ama aslında çok zengin bir ailenin evladı Oliver Queen. Hood Guy şehirdeki kötü insanları avlıyor. Okuyla. Okçu kendisi fakat sürekli başlıklı olduğundan Hood Guy deniyor. Her neyse, bunun Hood olduğunu hayatındaki bazı insanlar sonradan öğreniyor, öğrenmeleri gerekiyor, tesadüf oluyor falan. Ulan hayvan gibi bir durum var ortada, en yakın arkadaşın bir vigilante olmuş. Şok ol dimi. Sor yani nasıl de, bi şey de. Adam neyi soruyor. "Bana bunu söyleyecek miydin?" Hood'da diyor ki "hayır" yani dürüst oluyor. Arkadaşı gidiyor böyle atarlı bir şekilde. Dönüyor arkasını gidiyor. Aklınca ceza veriyor Hood'a. Hood'da kafaya takıyor tabi, nasıl takmasın. Ben de takardım. Nasıl bu kadar salak ve de bencil ve düşüncesiz oluyorlar diye. 

Nasıl dedim. Nasıl. Ve nasıl da gerçek. İnsanlar garip işte. Kendini düşünüyor o an da bile. Kendilerini çok önemli sanıyorlar. Yani sen en gizli sırlarını onlara açmalısın. Anlatmalısın incik cıncık ne varsa. Bilmeli O. Bilmezse o kadar önemli bir insan olmaz çünkü. Senin hayatındaki yerini senin ona anlattıklarınla ölçen insanlar. Garipsiyorum. Çünkü ben ihtiyacım olduğu zaman anlatmaktan yanayım. Bilsin diye değil. Olanı bilmek her zaman birine bir şey kazandırmaz. Dizi değilim ki ben bir bölümümü kaçırdığın zaman eksik kalsın. Bazı bölümleri bilmezlerse ama olmuyor işte. Anlatmak gerek. Atlamış oluyorsun. Sonra şununla karşılaşıyorsun. "OHA NEDEN SÖYLEMEDİN" Söylesem ne olacak. Benim hayatımda en önemli ne olabilir en fazla. Yani söylemediklerim en fazla ne olabilir.. 

Şunu düşünseler biraz. Ben öyle düşünüyorum. İnsan isterse anlatır. Ya da sordun.. Anlatmak isterse anlatır. Yok derse. ISRAR ETME. Etme işte. Çünkü çok bilmen gereken bir şey olursa, merak etme bilirsin zaten. Yoksa da, bilmene gerek yoktur. 

Tabi ben bunu istediğim için ve bir takım insanlara istediğini veremediğim için, insanlarla arayı iyi tutmak konusunda gerçekten dünyanın en boktan insanı olduğum için yalnız kalıyorum. Yani bazen şöyle olsun istiyorum mesela dışarı çıkacağım 2 insan falan var arayabileceğim, daha çok olsun istiyorum. Sonra aklıma bir dolu insan geliyor. Hiçbirini aramıyorum, arayamıyorum çünkü "arayı kapatmak" diye bir şey var. Allahım ne berbat bir şey o. Ben arayı o kadar çok açıyorum ve insanlarda o kadar çok arayı kapatma isteği oluyor ki, üşeniyorum ve aramıyorum kimseyi. Yani buluşup geyik yapalım istiyorum sadece mesela. Ama korkuyorum konuşulması gereken şeyler var diye. Sonra, neyse ya bugün de evde oturayım. Nasıl olsa hayatımda arayı kapatmak zorunda kalmadığım insanlar var. Kedim var mesela. Hiç sormuyor. Sürekli onunla takılabilirim. Aahah. O kadar değil ama 2 kişi falan var. 3 belki. 

Bir de bir tür insan daha var. Aradığın zaman arayı kapatmak zorunda kalmayacağın. Sormayacak insanlardan. Yani buluşursun ve cidden havadan sudan konuşabilirsin. Dünyadan. Olanlardan. Ne biliyim saçma şeylerden ve güzel şeylerden. Sadece saçmalayabilirsin. Salak muhabbetler. Sana bir şey katıp katmamasını bile önemsemeyeceğin muhabbetler. Ne yaptığını, en son ne yediğini, nereye sıçtığını falan bilmediğin, bilmemenin de senden bir şey götürmediği insanlar. O insanlar çok özel işte. Ben o insanlara çok hayranım. Hayran kalıyorum. Onlara ben hep "kendi halinde" derdim eskiden. Umursamaz tipler aslında. Senin hayatını umursamıyor çok fazla. Seni umursuyor. Ve bu durumun en kötü tarafı da, o insanlardan çok az var. Bulamıyorum o derece. Olmayabilirler bile. Ben kafamdan atmış olabilirim, böyle insanlar var diye. Yok var. Tanıyorum. Biliyorum. Seviyorum. Önemsiyorum. Hemen onlara sahip olmak istiyorum. Çok istiyorum. Hayatımda olsunlar istiyorum. Ve sanırım fazla istiyorum. Çünkü hayatta bir çok şeye ihtiyacım var ama en çok konuşmaya, paylaşmaya ve paylaşırken konuşurken zevk almaya ihtiyacım var. Bunu ne kadar uzun zamandır yaşamadığımın farkındayım ve sanırım bu yüzden buna takık durumdayım. Bu insanlara takık durumdayım. Bu tür insanlara. Bulduğum zaman da tek bir isteğim oluyor işte doğal olarak o da, ben istediğimde orada olsun. 

Ve bir de bir şey var Murphy Kuralları diye. Kısaca bir özet olarak şuraya yazayım. Bu konuyu da "bu insanlarla neden bir arada yaşayamıyorum" un açıklaması şeklinde bağlamış oluyorum.

  1. "Bir şeyin birkaç şekilde ters gitme olasılığı varsa, hep en kötü sonuç doğuracak şekilde ters gidecektir."
  2. "Bir şeyin ters gidebileceği olasılıkları engelleseniz bile, anında yeni bir olasılık ortaya çıkacaktır."
  3. "Bir şeyin olma olasılığı, isteme olasılığı ile ters orantılıdır."
  4. "Er ya da geç olası en kötü koşullar zincirlemesi vuku bulacaktır."
  5. "Ne zaman bir şeyden vazgeçseniz, vazgeçtiğiniz o şey size geri gelir."
  6. "Olmuyorsa zorlayın, kırılırsa zaten değişmesi gerekirdi."
  7. "Ne kadar beklersen bekle istenmediği zaman gelecektir."
  8. "Çözülen her problem yeni problemler yaratır."
  9. "Her şey yolunda gidiyorsa, kesin bir terslik vardır."






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

gaslightingin türkçesi adam sikmektir.

manipülatif insanlar hakkında konuşacağım. tamamen klinik vakalara olan ilgimden yazılmış bir yazıdır. hiç yaşamadım zira manipülasyonu 50 km öteden anlayıp kaçıyorum.  şimdi çok önemli bir bilgi vericem bunu yazın bir yere; manipüle edilmeye çalıştığımı nasıl anlıyorum, şöyle: normalde doğru olduğunu bildiğin ve her zaman yaptığım herhangi bir şey var (33 sene içerisinde herhangi bir zamandayız), görüştüğüm ve görüşmemde sorun olmayan herhangi biri var, gittiğim ve gitmekte sorun görmediğim herhangi bir yer var, bir müzik var dinlediğim, bir giysi var giydiğim, bir inanç var inandığım herhangi bir şey olabilir ve: birisi bana gelip diyor ki  "yapma bunu, çünkü ben istemiyorum"  "çünkü ben üzülüyorum" "çünkü bana göre yanlış ve bu sebepten yapmamalısın" "sadece beni üzdüğü için bu yanlıştır" vb. welcome to the manipülasyonun anası world.  akıl sağlığınızın yerinde olduğuna güveniyorsanız. ne yapıyorduysanız o insandan önce lütfen yapmaya devam ed

insanlık için küçük benim için büyük bir farkediş, farketmemek.

        sevginin ne sikim olduğunu hiç bilmeden yetiştirilen ruhları hastalanmış insanlarımıza...  küfürle giriş yaptım. çünkü öle..  büyüme çağında sevgi dilenen ve dilendiği için utanan ve sonunda da bu konuyu bir daha düşünmemek ve kötü hissetmemek (hissettirilmemek) adına çok derinlere gömerek yetişkinliğe ulaşan kişiler sevginin öncelikle sağlam bir temelinin atılması ve tuğlaları üst üste koyarak inşa edilmesi gereken bir şey olduğundan bir haberler.  sevgiyi ailelerinden "bana baktı, büyüttü, aç bırakmadı, terk etmedi vb." gibi bir takım kan bağından dolayı oluşan zorunluluklar ve asgari düzeydeki ilgi alakadan ibaret olarak gördüler. seni doğuran kişi ya da bakan büyüten kişi her kimse onunla bile duygusal, iletişime dayalı bir sevgi inşa edilmesi gerekiyor aslında. bu konsepte çok uzak bir millet olduğumuz aşikar.  biraz daha girelim çünkü bu konu canımı çok sıkıyor.  anne kutsaldır dediler. hayır hiçkimse kutsal değildir. yalnızca o insan kişisi iyi bir anne ya da k

the only horrible thing in the world is gerçekten ennui.

boredom is a sign of satisfied ignorance, blunted apprehension, crass sympathies, dull understanding, feeble powers of attention, and irreclaimable weakness of character. james bridie boredom is certainly not an evil to be taken lightly: it will ultimately etch lines of true despair onto a face. It makes beings with as little love for each other as humans nonetheless seek each other with such intensity, and in this way becomes the source of sociability.” schopenhauer the only horrible thing in the world is ennui, Dorian. That is the one sin for which there is no forgiveness. oscar wilde - the picture of dorian gray. hepinize katılıyorum, tüm kötülüklerin anası alkol değil can sıkıntısıdır. ben.