Ana içeriğe atla

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

Ben düşünmedim.

Bu gece uyumam ben. Neden? Sabah erken kalkmak lazım ve kendime küfredesim var. "Bütün gece mal gibi oturdun yine!" Diyesim var. 
Yoğunluk oldu bu sıra. Hislerde ve düşüncelerde. İkisi arasında fazla kaldım. Hangisini yapmam gerektiğine karar veremedim. Kontrol manyağı olduğum için de her şeyin yerli yerinde olması dileğimle biraz sıkıntı çektim. 
Bazen kendime "içine sıçma" diye bağırıyorum. İçten bir ses duyuyorum resmen. Geliyor yani.. "sıçma içine!" Çok meyilliyim çünkü.. Biliyorum. 

Sakarım. Fiziksel olur sakarlıklar. Onu bunu dökersin, düşürürsün. Ruhsal olarak da bende sakarlık var. Sakatlık da var. Ve ikisinin birleşimi muhteşem oluyor. Sürekli beynine ve kalbine söz geçirmeye çalışan bir tip olmam bundan olabilir. Söz geçirmek neyse! Kendime laf söylemeye bayılıyorum. Sonra yapabiliyormuşum gibi oluyor. Bazen uzun sürüyor ama eninde sonunda dağılıyor. 

Yaklaştıkça görünür olanlar var. Göstermek istemediklerim. Yokmuş gibi davrandıklarım. Nereye kadar yapabilirsin? 

Uzun süre aynaya bakmak istemem mesela. Ya da beynimin derinliklerinde dolaşmıyorum. Düşüncelerimi irdelemek en çok kaçtığım. İnsan kendinden kaçabiliyor. Aslında olduğun insanı gömebilirsin. 

Hani çocuklar dinlemek istemediklerinde kulaklarını kapatım "LALALALA" diye bağrınır ya. Ben de onu yapıyorum. Duymaya başladığım an, şarkı söylüyorum. Geçen gün yaptığım gerizekalı bir muhabbete odaklanıyorum. Ve geçiriyorum. 
Nereye kadar gidebilirim bilemiyorum. 

Eninde sonunda karşılaşacağım bir alacaklı gibi kendimden kaçıyorum. Farkındayım. 

Alacak verecek eninde sonunda hesaplaşacak. Hesaplaşmak ise zor gelen. Zoru severim laflarımı da geçen gün sattım. Sevmiyorum çünkü. Kolayı seviyorum. Bu ara en azından. Kolay mis. Kolay, rahat. Hayat böyle olsun istiyorum. Çok aşırı düz ve kolay. 
Benim o dinlemek istemediğim kafam ise hiç izin verecek gibi değil. Bık bık konuşuyor. Yoruyor. Ben de fiziksel yoruyorum kendimi, ağır basıyor. Uyutuyor çoğu zaman. 

Şuan burada olduğuma göre baya ağır sallıyorum demek.. Uyuyamayacağımı anladıktan sonra koşarak gelip oradaki buradaki düşünceleri yazıya geçirmek de bir kaçış olabilir. 

Geçen beynime stretching yapasım geldi. Yani olan'ı böyle açıklayabildim. Bacaklarıma yaptığımda iyi geliyor, beyne nasıl yaparım kısmını düşündüm. 1-2-3...20 sayıyorsun, canın acıyor, bırakıyorsun gevşemiş oluyorsun. Ağrı sızı olmuyor sonrasında da. Yalnızca 20 saniyede hallediyorsun kas ağrılarını. Gerginliği alıyor.. Beynime yapmalıyım. Stretching. 

Yoksa kramp girecek sonunda. Ters hareketler yapmaktan. Esnemeden bir şeyler düşünürken yakalıyorum. Bir terslik olacak diye korkuyorum. 

Çılgınlar gibi zorlanarak uyuduğum tatlı uykudan küt diye uyanıyorum. Ben uyanmıyorum bile. Benden önce kaçtığım alacaklı uyanıyor. "Geliyorum!" Diyor. "Geliyorum.." Geliyor hissediyorum. 
"Bir siktir git" diyorum. Hiç alınmıyor üstüne. 

Yazıya, kitaba, filme, spora ve müziğe yediriyorum şuan. Olduğu kadar, olma kısmı bitene kadar. 

Fakat insanlar var. Bu kadar yakın olmak neden var oldu? Kim çıkarttı diye sormaya başladım sayelerinde. Çünkü sen istemesen bile insanlar var. Var yani. Görüyorlar, hisleri var, yerleri var hayatının bir kısmında. Onları ne yapacaksın? Birilerine eninde sonunda cevaplar vermek zorunda kalacaksın. Eninde sonunda cümlelere dökülecek o düşünceler. Eninde sonunda birileri dövülecek laflarla. 

Laflar var ya hani.. 
- biriktirme..
- içine atma..
- sonradan büyük daha beter çıkar. 

Ya farkında değildiysen ne oluyor. Ya bir bakmışsın dolmuş çöplük. Görmemişsin de dolana kadar. Taşmış ulan. Ne yapabilirsin. Yine sana kalıyor. Sen çıkartacaksın çöpü. Başkasına bırakamazsın. Başkası getirmedi ki o hale, sen getirdin. 

Standart, sıradan, yüzeysel, sabit, düz, normal, nötr. 

Oldum. Becerdim. Yapabiliyorum. Fakat bunu yapabiliyorken başka birisi olmak gerektiği kısmını atlamışım. Kim lan bu dediğim insan evladı şimdi geldi diyor ki "benim ben!" "senin özün!" 

Ne yapayım.. Kapı dışarı mı edeyim. Odaya kapatıp kapıları üstüne mi kitleyeyim. 

Fark ettiklerim.. Bazı sorulara cevap verirken eskiden yalan söylerdim. Yalan söylediğimin farkında olmayarak. Önce yalan söylediğimin farkına vardım. Devamında yalan söylemeyi bıraktım. Şuan doğru söyleme kısmına geçemiyorum. Yalnızca susuyorum. İnsanlar da enteresan, yalan söylediğinde hemen inanıyorlar. Sustuğun zaman susmana inanamıyorlar. Susman yalan oluyor bu defa. Gerçeği söylersen üzülür. Yok ya! Üzülür diye değil bu. Üzülemez. Fakat düşünür. O düşünürse, ben düşünürüm. Ben düşünürsem de fazla düşünürüm. O düşünme yolu şuan çok kalabalık. Benim de hiç yürüyesim yok kalabalıkta. Geriliyorum. Gerilesim de hiç yok. 

Fark ettiklerim.. Ben yarım görünüyorum. Ben her şey tastamam derken inanıyordum. Öyle olduğumu sanıyordum. Önce bir eksikliğim olduğunu fark ettim. Fakat bunu kan tahlili yaptırarak çözmeye çalıştım. Bazı eksiklikler kanda çıkmıyormuş. Bazı cümleleri tamamlayamadığımı gördüğüm zaman anladım, cümleler eksik. Onlar da bende yok. Komple gitmiş yani. Bazı düşüncelerim yarım, destekleri vardı eskiden o zaman tam gibi görünüyordu. Desteklerim gitmiş. Bulamıyorum.. Bulmaya çalışmak kısmı da her şeyi önce dağıtıp toplamayı gerektiriyor. Bunun için de yapabileceklerim sınırlı. Oraya buraya sıkıştırdığım şeylerin çıkmasını göze alamam. Toplu gibi görünen dolaptaki yazlıklarla kışlıkları değiştirmek gibi. Kolay görünür, bir gününü alır. 

Fark ettiklerim.. Bazı filmler var ya yayınlanma tarihine göre izlersin ya da hikayenin gidiş tarihine göre izlersin. Star Wars gibi. O senin tercihin olur. Ben de şuan hikayenin başını yayınlama kısmına gelmiş gibi hissediyorum. Bitti sanmıştık hani. Sonu gelmiş hikayenin. Ne biliyim başrol ölmüş. Şimdi başrol'ün doğuşunu izleyeceğiz. İzlemesem de olur diye düşünüyorum ben. Hiç başa dönesim yok, bitirdim sandıklarım var-dı. Hissediyorum baştan düşünülmesi gerekenler olduğunu. Baştan düşünmek kısmı daha önceki fark ettiklerim gibi.. 

"susmak istiyorum, dağıtasım gelmiyor, başa dönemem" 

Zeminde problem var. Temeli yanlış herhalde. İnsanın temeli tekrar atılabilir mi? Atılamaz. 

Yapmam gerekeni çok iyi bilip de yapamadığım ana geldim. Yine Yeniden. Ancak bayılmak üzereyken yatağa girmek istediğim zamana geldim yine. Düşünmek istemediğim, tüm gücümü düşünmemeye çalışarak harcadığım zamana geldim yine. Tek fark var kötü değil bu defa. Korkutucu değil. Karanlık değil. Üzücü, parçalayıcı, yıkıcı, yakıcı değil. Hayat kalabilir böyle. Problemim yok. Kafada sorun var. Format atmadan yedeklemem gerek. Bir de izin vermem gerek. Biraz da olsa izin vermem gerek. Format kısmı bittiğinde bomboş kalmamak adına. İzin vermem gerek. 

Fark ettiklerim.. En son formatta eksik kurulmalar olmuş. Şimdi onları bulup düzeltmem gerek. Fark ettiğim bunu yapabilirim. Yapmak istemiyorum. 

Nerede ve nasıl yakalanacağım kendime belli değil.. 







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

insanlık için küçük benim için büyük bir farkediş, farketmemek.

        sevginin ne sikim olduğunu hiç bilmeden yetiştirilen ruhları hastalanmış insanlarımıza...  küfürle giriş yaptım. çünkü öle..  büyüme çağında sevgi dilenen ve dilendiği için utanan ve sonunda da bu konuyu bir daha düşünmemek ve kötü hissetmemek (hissettirilmemek) adına çok derinlere gömerek yetişkinliğe ulaşan kişiler sevginin öncelikle sağlam bir temelinin atılması ve tuğlaları üst üste koyarak inşa edilmesi gereken bir şey olduğundan bir haberler.  sevgiyi ailelerinden "bana baktı, büyüttü, aç bırakmadı, terk etmedi vb." gibi bir takım kan bağından dolayı oluşan zorunluluklar ve asgari düzeydeki ilgi alakadan ibaret olarak gördüler. seni doğuran kişi ya da bakan büyüten kişi her kimse onunla bile duygusal, iletişime dayalı bir sevgi inşa edilmesi gerekiyor aslında. bu konsepte çok uzak bir millet olduğumuz aşikar.  biraz daha girelim çünkü bu konu canımı çok sıkıyor.  anne kutsaldır dediler. hayır hiçkimse kutsal değildir. yalnızca o...

sacmaliyorum sanki..

bir sorun var. ve ben bunu yoksayiyorum. yapmam gerekeni biliyorum cok net ama yapmaktan korkuyorum. ve isin garip tarafi bu bana ilk defa oluyor. ne yapmam gerektigini cok iyi bilip de yapmamak.. tam tersine tam dikine gitmek. zorlamak sanki kendimi mi zorluyorum acaba? dayanma gucumu sinirlarimi. cok mu yanlis yapiyorum diye dusunuyorum surekli. bu kadar fazla dusunuyorsam bir sorun var demektir. ama ben sorunu cozemiyorum. cozemedigim icin belki kaliyorum. cozulmez bir durum var hosuma gitmiyor aslinda. ama sanki gidiyormus gibi ayni yerin etrafinda donup donup duruyorum. bazen bir seyi degil de her seyi kokunden degistirebilecegimi dusunuyorum. sonra bakiyorum bir adim bile atamiyorum. cunku kendi kendime yapabilecegim bir sey degil bu. ben yapabilirim saniyorum. ama tek yapabilecegim susmak, gitmek, bitirmek. ben bunlari becerebiliyorum en iyi yaptigim sey su hayatta bir seye son vermek ve arkama bile bakmadan gitmek. hic olmamis hic yasanmamis gibi davranmak. mukemmelim. ama so...
ignorance is bliss. ignorance is strenght. demişler. ne kadar doğru söylemişler. ama biraz eksik kalmış bence. if you can ignore.. demeyi unutmuşlar. kimisi yapamazmış. bunu düşünememişler. ignore benim için sanırım sadece facebook'da yapılabilecek bir şey. gerçek hayat diye bir şey var. ve zor aslında. yani götünü de yırtsan ignore diye bir sekme açılmıyor beyninde. notification'lar var mesela. dolu böyle.. taşıyor artık. her gün 10 tanesi çıkıyor. seni bilgilendirmek amaçlı. ignore falan edemiyorsun. orda duruyorlar. birikiyorlar. rahatsızlık veriyorlar. olmaması gereken şeyler ama oluyorlar. sen de bunları yiyorsun bir güzel. yutuyorsun. he sindiremiyorsun. sonra da ben tokum diye gezebiliyorsun. çok ilginç. insan çok enteresan bir varlık. editlemeye çalışıyor beyin. hani yokmuş gibi davranayım, bazı özellikleri sileyim ama bazıları kalsın. ignore etme çabasında yoruluyor. error verdi benim ki bir kaç defa. kendimi yeniden başlattım mesela bu geçen zamanda.. geçen sy...