Hoşgeldiniz. Herkesin aldığı evi ödediği, aldığı arabadan bahsettiği, iki dakikada bir aslında densiz fakat duymaya alıştığımızdan hissizleştiğimiz sorular sorduğu, bencilliği ve gamsızlığıyla övündüğü sahte, boş, sıkıcı muhabbetlerin döndüğü dünyaya.
Uçak havalanır ve sorular gelir.. Nerede oturuyorsun? Kendi eviniz mi? Ne kadar? Araban var mı? Ne kadar? Para biriktirdin mi? Ne kadar? Sevgilin bizden mi? Değil mi, oh iyi. O ne kadar?
Burcun ne? Sık rastlanan ve üzerine yüzde 90 en klişe lafların dönerek kapatıldığı 3 dakikalık bir konu açma sorusudur. Kullanılır fakat o kadardır.
Yarın nereye gidiyorsun? Nereden geldin? Şöyle uçtum, böyle uçtum.. Öf. Öf be.
Verim alamıyoruz. Muhabbetten verim alamıyoruz. Muhabbet bence olmasa daha iyi. Aynı şeyleri tekrar, tekrar, tekrar duyarak nasıl toplumsal olarak hasta olduğumuzu düşünmekten başka bir şey yapamıyorum. Beynim yanıyor, yanık kokusu gelse de sussalar dedirtecek kadar. Susuyorum ben. Problem yok benden yana.
Tanımadığımız insanlardan bir şeyler öğrenebiliriz. Ben her gün tanımadığım bir insan görüp hali hazırda bildiklerimi pekiştiriyorum o ayrı. Fakat öğrenemezsin. Bizim buralarda öğrenemezsin. Çünkü yok. Komple yok. Hayatı sıkıcılıktan, ölümüne sıkıcılık arasında giden biri konuşmaya başladığında ben ellerimi izliyorum. Bir tane tokat atmamak için zor duran ellerimi. '' abla ne diyosun allasen yaa '' diyesim geliyor bana bütün mali durumunu açıklarken. Banane mnkoyim ya sormadım ki??? Sormadığım binlercesini daha ne diye anlatıyorsun? Sonra diyor ki '' ayyh benim hiç zamanam yoook '' bir sussan aslında baya bir zaman kalacak. Bir nefes alıp, nefes alırken yanlışlıkla beynine oksijen gitse ve düşünme yetini geri kazansan belki zamanın olacak. Susacaksın. Ve zaman sana gelecek.
- Bu ev bitsin ötekini alcam. Sen niye almıyorsun?
- Ne biliyim belki bu dünyada parayla yapılacak başka bir şey daha vardır.
- Eei
Ev alcak o. Yerleşecek. Köklerini salacak. Çocuklarını doğuracak, onlar da büyüyecek, okuyup adam olup ev alacaklar. Bu bir döngü. Tamamlamak çok önemli.
Kaygılanmıyor mesela... Hayat geçip gidiyor ev ödeme ile - araba alma arasında. Çok şaşırıyorum, bütün istekleri bu 2 şey etrafında kurulu. Garipsiyorum, bir tek şey isteyebilmesine. Sınırı nereye koyduğuna bakınca şaşırıyorum. Bir hayatı değil de bin hayatı varmış gibi rahat takıldığında şaşırıyorum. Hiç zevk almayışını görünce şaşırdığım insanla dolu buralar. E ben de şaşırıyorum. Ben garip olmamak adına susuyorum ya, şaşırıyorum.
Dünya bizdeki insanlarla dolu değil neyse ki... Var aslında. Hayalden, istekten bahseden, neler yapabileceğini gördüğünde heyecanlanan, sıkıcılıktan ve bir şey öğrenmemekten korkan. Konuşurken gerçekten hisleri olan, dinlerken ne konuşacağını düşünmeyen, gözünün içine bakan, bakabilen. Benim her gün tahammül etmek zorunda kaldığım insanımsı, beyinlerinde aynı setup kurulu, boş bakanlar değil bütün dünya. Neyseki değil.
Şikayet çuvalları bir de. Oturduğu yerde baktığı, gördüğü kadarı hakkında söyleyecek milyon şey bulup ''kötü, kötü, ay nereye gidiyoruz, kötü, bok, bok, ne hale geldik, ayy...'' Diye ifade eder kendini boş bakan. Bir şey diyemezsin.
Ben çok mu bir bokum? Değilim. Fakat keyfim var, hislerim var, mutsuz da olabiliyorum bazen, acı da çekebiliyorum ama en çok eğleniyorum. İnsanlarla. Sıkıcılıkla. Kötülüklerle. Zor olanla. Hayat süper falan değil biliyorum ben de. Hayat bokun boku. Ben de öyle bok suratlı olursam ne olur. O sevmediklerim gibi olurum. O boşa nefes aldıklarını düşündüklerim gibi, boş bakan, boş kafalar gibi olurum. Olamam. Ciddi olamam, gülerim. Mizah önemli. Gülmek önemli. Gülmeyi paylaşmak çok daha fazla önemli. Birlikte gülebildiğin insan ise en önemli. Kendi kendine de gülsün sorun değil. Gülsün de.. Hissetsin de.. Ruhu çekilmişlerden olmasın da.. Yeter.
Yine ufak çapta bir beyinmcklaması yaşatıp bana bu yazıyı yazdıran arkadaşa teşekkür eder, sıkıcılığının daim olmasını dilerim. Salak ya.
Nese bangladeşten selam. Ve bay.
Yorumlar
Yorum Gönder