Ana içeriğe atla

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

Bir observer.

Görünmez olmak istiyorum çoğu zaman. İzlediklerimi görmesinler istiyorum. Yüzünün aldığı şekli, kasılmasını, utanmasını, yalanlarını izlediğim zaman görünmemek istiyorum. Daha doğal olanı görebilmek istiyorum. Ben her zaman görünmez olmak istedim. Olmak istediğim bir sürü yer var yalnızca görebilmek, tecrübe edebilmek, doyasıya inceleyebilmek için. Bütün hayatlar enteresan olabiliyor yalnızca izlerken. İçine girdiğinde ilginçliğini yitiren hayatlarız biz. Hepimiz sonsuz ve hepimiz boktanız. 

Yan masa izlemek en büyük zevkim. Konuşulanları dinlemek. Düşünüleni ve yapılanın farkını görebilmek. Sihir gibi insanlık. Gösterdikleri ve aslında olan bambaşka. İnanılan ve gerçek olmayanlar ne kadar çok. Bir şeyleri öyle değilmiş gibi yapmaya çalışıyor. Sürekli saklıyor, sürekli aldatmaya çabalıyor, sürekli yalan söylüyor ve sürekli öyle olmayan şeyleri öyleymiş gibi anlatıyor. Birileri anlatıyor ve daha garibi o yalan söylerken, yalan söylenen bunun farkında. Farkında olsa bile devam ediyor. Bir yalan da o patlatıyor. Gidilen yerin herkes farkında fakat herkes öyle bir şey olmayacakmış gibi davranıyor. Biz hep öyle değilmiş gibi davranıyoruz. Her şey için! Hastayız çünkü. Hepimiz feykin hasıyız. 

Gerçeklikten tamamen kopmak üzere yaşıyoruz. Öyle hikayeler yaratıyorlar ki çoğu zaman o hikayeleri yaşamak zorunda kalıyorlar. İzlemek ah ne keyifli. Ölüyorum zevkten izlerken. Yalnızca "lan nasıl buraya geldim" demek için gittiğim yerler var. "Neler oluyor lan" diye şaşırmak için bulunuyorum bir dolu saçma durumda. Kendimi sokuyor, kendi kendime şaşırıyor ve bundan sapıkça bir zevk alıyorum. Görünmez olamasam bile öyleymiş gibi davranıyorum. Zamana, mekana, insanlara, ortama hiçbir etkim yok gibi. Olmuyormuş gibi hissettirip, yokmuşum gibi davranmalarını istiyorum. 

Muhabbetlerin bokunu çıkartmalarını izliyorum. Bazen dakikalarca kendi seslerini duysalar bile rahatsız olmadan devam edişlerini izliyorum. Yargılamıyorum eskisi gibi. Analiz ediyorum. Deli olduklarını düşünüyorum her zaman. İzliyorum. Uçuşan düşüncelerini, saçmalıklarını, basitliklerini, bayağılıklarını, sahteliklerini, zevklerini... İzliyorum her şeyi. Ayrıntıları. Müthiş egoyu! Harika narsistler! Ben'lerini nasıl yüceltiyorlar. Nasıl inanıyorlar yaşadıkları hayata. Nasıl anlatıyorlar seçimlerini ve ne kadar doğru olduklarını. Hepsini dinliyorum. Askerlik anıları dinliyorum saatlerce, çeyiz dinliyorum, yüzeysel fikirlerini derinliği varmış gibi önüme sermelerini, benim hayatımda dahil her şeyi biliyor ve söyledikleri bir düşünür edasında dikkate alınmalı tavırlarını izliyorum. İzliyorum sonra başkalarıyla çatışmalarını. Benim derdim büyük kavgasını, ben daha güçlüyüm yarışını, ben daha gamsızım, ben daha iyi kalpli bir insanım diye yarıştıklarını gördükçe içten içe duvar olasım geliyor onlara. Çarpsınlar diye. Yapmıyorum. Soru soruyorum, sessiz sorular, sessiz yönlendirmeler, sessiz meraklı biri oluyorum sadece. Sadece daha fazla pislik görmek adına açıyorum, deşiyorum. Bazen çok daha fazla zevk aldığım durumlar oluyor. Kendiyle çelişmeye başlıyor, düşünceleri karışıyor, o ucuza yarattığı zırhı çatlıyor, baştan beri görünenin yeni görünmeye başladığını sanıyor, panik oluyor izlenen. O paniği görüyorum. Çok leziz. Yıkılıyor yavaş yavaş. İyice boka batıyor ortalık. Amacı çıkıyor ortaya, saçı başı dağılıyor, makyajı akıyor, kocaman gözlüğü düşüyor önüne, gözler çıkıyor. Yalanlar ortada. Utancı görebiliyorum o zaman. Eğleniyorum, zavallılıkla. 

Hiç bilmediklerimi görüyorum. Öğreniyorum. Uygulamıyorum. Fakat görüyorum. Orada olmak kısmını seviyorum. Bulunmak, katılmak ve gitmek. 

Görünmez olmak istiyorum ki daha fazla yerde etkisiz görebileyim. Görünmemeliyim bana göre tepki vermemeleri için. Ben de yalancı olmamak için görünmemeliyim. 

Hayvan da izlenir, komiktir. Güzeldir hatta bütün güzelliklerdir hayvan. Doğayı izlersin, müzikle, içkiyle, hislerle, temiz olur. İnanılmaz halleri vardır, sahneler vardır doğada bir tek sen görürsün, mucizeler vardır. Bir yaprağın rüzgarda savruluşu gibi. Yağmur damlalarının düştüğü yeri izlemek. Zevki tartışılamaz. Temiz zevklerden. Bu temiz izleme şeklim. 

İnsanların sürekli halde savaşta oluşlarını izlemek, sana açtıkları savaşı, sana kendilerini anlatmalarını ya da başkalarına kendilerini anlatmalarını ya da sürekli kendilerini anlatmalarını izlemek sapıkça ve acayip olan observer kısmım. 

En güzeli var bir de. 

Çözemediğini izlemek. İzlemenin bulmacası ve en güzeli burası. Çözmeye çalışmak. Anlamaya çalışmak, anlayamamak. Ben hep kalıba sokamadıklarımın yanında durdum. Görünmez olmak istemedim, katılmak istedim. İçine girmek istedim, dahil olmak istedim, dokunmak istedim. Çıplak olabildiğimin yanında dururum. Doğal olabildiğimin. Bozmadığımın. Oynamadığımın. Yalan söylemek zorunda kalmadığımın. Hasta bir zevkten öte paylaşma zevkine geçtiğimin. Paylaşsam bile observer olmak bir hastalıktır. Devam eder. Hiç durmaz. Her zaman alır, her zaman irdeler, her zaman ayrıntılar beynindedir, her zaman seçer, tapar minik anlara, kahkahaya değil, belli belirsiz gülümsemelere. Uzun açıklamalara bakmaz, gizli kalmış kelimelere bakar. Neyi söyleyebildiğini izler. Ağzından çıkarken kelimeler, elleri izler. Ayaklar çok izlenesidir. Ayrıntılar bitmez observer için. Bulunmaktan hoşlandığım ortam az. Bulunmaktan çok fazla hoşlandığım ortam ise kısıtlı süreli olabiliyor. Bir yerden sonra yoruyorum kendimi. Biriktirdiklerimi süzgeçten geçirip, en yalın haliyle algılamak için zamana bırakıyorum. Aldıklarımı öylece tenimin altına almıyorum. Ağırlıklara tahammül edemiyorum. Çok fazlasını taşımıyorum. 

En şaşırabildiklerimi seviyorum yine de. En çok his barındıran doğallıkları. En gerçekleri seviyorum. En yalın halleri seviyorum. En "öyleymiş gibi göstermeyen" halleri. En olduğu, içinden çıktığı gibi, en filtresiz halleri. Filtrenin kalktığı ortamda observer olmak! 
İşte bu benim hayattaki en büyük zevkim. 

Filtrenin kalktığı yere gidiyorum hep. Hep o ortamda bulunuyorum. Nerede bulursam. Filtreyi biri devreye sokana dek durabiliyorum... Kendi filtremden nefret ettiğim için, filtresiz ortamda nefes alıyorum. Düşündüğümü konuşuyor, düşünmeden izin veriyorum konuşmama. Bu ortamların paylaşımlarının zevki ise kelimelerle ifade edilemez. Birbirini takip eden cümlelerin ahengini anlatamam. Sevişmek gibi konuşmak. Paylaşmak. 

Sonunda ne oldu. 
Yanılmıyorum. Artık gördüklerim ile savaşmıyor kabul ediyorum. Söylenenlerin hiçbir önemi yok. Kafamı bulandırmıyorum. Görülenler yeterli. İzlediklerim yeterli. İzlediklerim gerçek, doğru, kesin! 

Sözler, açıklamalar, özürler, aslında'lar, sis perdesidir. Gerçek olmayan her şey görünür. Görünürde olan her şey gerçektir. Çabadır gerisi. Çabalar observer'ın temel besinidir. Yutmasa bile beslenir. Çabaların çaresizliğiyle beslenir. İnanma yalanıyla hayatı devam ettirmek zorundadır. Hayat yalanları bir kenara attığın an yaşanılamaz haldedir. 

İzlerim fakat gördüğümün peşinden giderim. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

insanlık için küçük benim için büyük bir farkediş, farketmemek.

        sevginin ne sikim olduğunu hiç bilmeden yetiştirilen ruhları hastalanmış insanlarımıza...  küfürle giriş yaptım. çünkü öle..  büyüme çağında sevgi dilenen ve dilendiği için utanan ve sonunda da bu konuyu bir daha düşünmemek ve kötü hissetmemek (hissettirilmemek) adına çok derinlere gömerek yetişkinliğe ulaşan kişiler sevginin öncelikle sağlam bir temelinin atılması ve tuğlaları üst üste koyarak inşa edilmesi gereken bir şey olduğundan bir haberler.  sevgiyi ailelerinden "bana baktı, büyüttü, aç bırakmadı, terk etmedi vb." gibi bir takım kan bağından dolayı oluşan zorunluluklar ve asgari düzeydeki ilgi alakadan ibaret olarak gördüler. seni doğuran kişi ya da bakan büyüten kişi her kimse onunla bile duygusal, iletişime dayalı bir sevgi inşa edilmesi gerekiyor aslında. bu konsepte çok uzak bir millet olduğumuz aşikar.  biraz daha girelim çünkü bu konu canımı çok sıkıyor.  anne kutsaldır dediler. hayır hiçkimse kutsal değildir. yalnızca o...

sacmaliyorum sanki..

bir sorun var. ve ben bunu yoksayiyorum. yapmam gerekeni biliyorum cok net ama yapmaktan korkuyorum. ve isin garip tarafi bu bana ilk defa oluyor. ne yapmam gerektigini cok iyi bilip de yapmamak.. tam tersine tam dikine gitmek. zorlamak sanki kendimi mi zorluyorum acaba? dayanma gucumu sinirlarimi. cok mu yanlis yapiyorum diye dusunuyorum surekli. bu kadar fazla dusunuyorsam bir sorun var demektir. ama ben sorunu cozemiyorum. cozemedigim icin belki kaliyorum. cozulmez bir durum var hosuma gitmiyor aslinda. ama sanki gidiyormus gibi ayni yerin etrafinda donup donup duruyorum. bazen bir seyi degil de her seyi kokunden degistirebilecegimi dusunuyorum. sonra bakiyorum bir adim bile atamiyorum. cunku kendi kendime yapabilecegim bir sey degil bu. ben yapabilirim saniyorum. ama tek yapabilecegim susmak, gitmek, bitirmek. ben bunlari becerebiliyorum en iyi yaptigim sey su hayatta bir seye son vermek ve arkama bile bakmadan gitmek. hic olmamis hic yasanmamis gibi davranmak. mukemmelim. ama so...
ignorance is bliss. ignorance is strenght. demişler. ne kadar doğru söylemişler. ama biraz eksik kalmış bence. if you can ignore.. demeyi unutmuşlar. kimisi yapamazmış. bunu düşünememişler. ignore benim için sanırım sadece facebook'da yapılabilecek bir şey. gerçek hayat diye bir şey var. ve zor aslında. yani götünü de yırtsan ignore diye bir sekme açılmıyor beyninde. notification'lar var mesela. dolu böyle.. taşıyor artık. her gün 10 tanesi çıkıyor. seni bilgilendirmek amaçlı. ignore falan edemiyorsun. orda duruyorlar. birikiyorlar. rahatsızlık veriyorlar. olmaması gereken şeyler ama oluyorlar. sen de bunları yiyorsun bir güzel. yutuyorsun. he sindiremiyorsun. sonra da ben tokum diye gezebiliyorsun. çok ilginç. insan çok enteresan bir varlık. editlemeye çalışıyor beyin. hani yokmuş gibi davranayım, bazı özellikleri sileyim ama bazıları kalsın. ignore etme çabasında yoruluyor. error verdi benim ki bir kaç defa. kendimi yeniden başlattım mesela bu geçen zamanda.. geçen sy...