Kafalarımız karışık. Aslında netleştirmeye bayılıyoruz. Netleştiresimiz yok. Kısa cümleler kuruyormuş ya adı lazım değil rokçu... Ne alaka. Ben uzun da kursam, kısa da anlatamadım derdimi. Derdimi anlatmak gibi bir çabaya girmediğim için olsa gerek.
Gözümün içine bak şimdi. De ki: "Tutku yok"
De bakalım: "Sevmiyorsun sen!"
"Hık mık" dedim.
Bir bok anlamadın değil mi? Yanlış yolda değilsin. Benim yolumdasın. Anlamıyoruz artık her şeyi. Hiçbir şeyi anlamaya çalışırken kaybettik anlayışımızı.
Şimdi dur bakalım orada ve de ki "Dinlemiyorsun"
Ben aslında dinlemesem bile duyuyorum. İstemesem bile duyuyorum kaldı ki sen bana dur, bak, dinle diyorsun. Olamaz öyle bir şey. Yok bende. Yüklü değil.
Bak, dinle, hisset var. Konumuzla alakası yok.
Şimdi benim gidesim geliyor. Bu defa farklı ama. Düşüncelerimle aklımı birden toplu gönderdim. Arkasından gideceğim. Aslında bu yazan ellerin sahibi burada değil. Ondandır belki uzaklardan geliyor her ses. Anasını sattığımın dünyasında çok yoruluyoruz. Gözünü kapatana kadar çalışır mı ya kafa? Boşa alamıyoruz yahu.
Uzaklarda komik biri var. Baya komik ama. Hep gülmeli yanında, eğlenmeli. Hep duyuyorum, her zaman dinlemesem bile. Fakat ben gülmüyorum. Gülemiyorum.
Ben bazen çok konuşuyorum. Konuşan halimi severim, tehlike yoktur. İyiyimdir. Konuşurken bazen bir cümleyi bin defa söylerim. Bazen de bana diyor ki "E susma"
Doğru biliyor ondan söylüyor. Aslında susmadım dinliyorum. Susmuş halim hakkında söyleyecek pek bir şeyim yok. Fakat dinleyen halimde tehlike var. Normal bir günümde dinlemekte güçlük çekerim. Normal bir halet-i ruhiye ile tahammül sınırıma ulaşmam 5 dakikadır. Peki ben dinliyorsam? İşte budur! Tehlike namına ilk hissiyattır.
Mesela gidebiliriz şimdi. Dinlediğim için gidebilirim. Tahammül edebildiğim için, tahammül etmeyi bırakabilirim. Sevebilirim aslında ben ta ki sevmeyi bırakana kadar. Bırakırım da. Geçen birini sevmeyi bıraktım mesela. O bir kişiden başlayarak bir güruha ulaştım. İsimlerini unutmak kaldı geriye.
Sevgi katliamı yaptım geçen gün. Neyse ki kimse ölmedi.
Sevmek zorunda mıyım peki?
Bence de değilim.
Sonra bana diyor ki "ay Sen çok fenasın"
Fena ne mnkym. Fena değilim aslında tamamen safım. Saf halimizi gördüğünüzde bana fena diyorsunuz ya ben de buna küfrediyorum işte. Bazen içimden, bazen dışımdan.
Sen sanki düşünmedin benim aklımdan geçeni. Sen sanki tertemizsin. Melek, bebek hatta kedi gibisin. Bence kimse kimseye bunu yapmamalı. Herkes içerisinden geçen pislikleri ortaya serme cüretini gösteremeyebilir fakat zaman gelir, gerçekten ağırlık olmaya başlar, "ben de söyleyeceğim, ben de tutmayacağım, ben de kabul ediyorum iğrenç bir varlık olduğumu"" dersin, o zaman karşında umarım "Sen çok fenasın" diyecek birileri olmaz. Benim oluyor. Tam fena olasım geliyor işte o zaman.
Saf halimiz nedir? Saf, temiz manasında değil takdir edersiniz ki "katıksız" manasında SAF. Halimiz nedir? Çok çirkin. O yüzden söyleyemiyoruz. Diyemiyoruz, sen gel, sen git, sen çirkinsin ondan, sen pis kokuyorsun, bence iğrenç bir popon var, üstüne atlayasım var, ağzını burnunu kırsalar üzülmem, özledim, özlemedim, seviyorum, hayır sevemiyorum... Bunlar söyleyebildiklerimiz ve söyleyebildiklerimiz.
Bana fenasın dedikleri bunlar değil elbette. Bunları söylemiyorum kimseye. Kimse bu kadar bir tarafıma değil ondan olabilir. Fakat başka planlarımı ya da isteklerimi paylaşıyorum yalnızca. Çok fenasın o zaman oluyor. Kendi insanlığa bir nimet çünkü. Kendisi her sabah kalkıp insanlığa adadığı hayatında starbucks ve zara mango gezerek tatmin oluyor. Kendisi çok önemli ve iyi işlerde, her gün başka bir yardımcılık başka bir check-in.
Bana gelince mi fena? Sen de yok ol bence. Olabilirsin. Neyse bu tip sinirlendiğim insan profilleri ister istemez bütün günümü harcadıkları için yazılarıma karışıp duruyor. Yeri geliyor küfürlerimi, yeri geliyor onlar için müthiş detaylı isteklerimi yazmak zorunda kalıyorum.
Konuya şuradan bakalım mesela, çıktığı yerden. Çıktığı yer ve bittiği yerin aynı yer olması da manidar. Benim tüm hayatım gibi, manidar. Ne de çok şey anlatır değil mi? Manidar. Keşke çoluğa çocuğa isim koyar gibi hayatımıza da isim koysak. Ben dönemsel koydum aslında. Şarkı isimleri genellikle.
It's not. Bu da dönemsel ergenlik bunalımı zamanımdan bir kesitin ismi.
I'm no superman. Hatılarım, neler anlatıyor. Fakat yalnızca bana.
The man who told everything. Yine bana anlatır. Kimse üstüne alınmazsa sevinirim. İsimleri var işte böyle. Bir yerden sonrası için yalnızca tek kelime Manidar. Şuan da böyle.
Başladığım yerde sorduğum sorular ile ulaştığım son nokta yine... Manidar.
Ben dedim ki:
"Bu nedir!?"
O dedi ki:
"Geçer mnykoyim. Geçer"
Yorumlar
Yorum Gönder