Ana içeriğe atla

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

Ve sustum.

İnsan her gün yeni bir şey öğreniyor lafı ne kadar da doğru. Ben mesela bugün hiç tanımadığım, tanımaya çalışmadığım bir insanın, arkadaşının, babasının, evlerini, arsalarını, mali durumunu ve hatta oğullarıyla olan karmaşık ve bir o kadar da saçma ilişkilerini öğrendim. Şimdi bu çok gerekli bilgileri nereme soksam diye gecenin bir körü düşünüyorum. Hem öğretiyor hayat, öğretirken de düşündürüyor. Ne skime öğreniyoruz ve biliyoruz bunca şeyi diye... Sonrasında bu düşünceler birbirini takip ediyor. Bir yerlere varıyor. Yine kendime bir savaş açıyor sonunda ya yeniyor ya da yeniliyorum. Bugün ki savaşımı başlatan gerizekalı sağ olsun.

Üstümü değiştirdim, hiç bozulmamış makyajımı 10 saat sonra tekrar yapmak üzere çıkarttım, yatağa girdim, bir sigara yaktım ve adamın malını mülkünü düşündüm. Aslında tam olarak onu düşünmedim. Yine kendimi düşündüm. Filtre koymayı düşündüm. Sıçtığımın nezaketini, her aklından geçeni söyleyememenin bastırılmış, ezikçe hislerinin beni yiyip bitirmesini düşündüm. İç sesimle yaptığım kavgadan yorulmuşum, bu yorgunluğa sebep olan lanet olasıca empati yoksunu, karşısındakinin bakışını, duruşunu, sessizliğini yorumlamaktan yoksun insanlığı düşündüm. 

Mary and max diye bir film vardı. Max'in asperger sendromu denen bir hastalığı vardı. Bir çok berbat etkisi var bu hastalığın fakat en garibi sosyalleşmede olan handikaplar. Bu handikaplar insanların yüz ifadelerinden ne hissettiklerini anlayamamaya kadar varıyordu. Mesela Max bir kağıda gülen bir adam çizip altına "mutlu" yazardı, gülen birini gördüğünde anlayabilmek için. Ben de bugün aklımdan bunu geçirdim. Kitap okuyan bir kız çizip, sen konuşurken birisi böyle görünüyorsa "seni dinlemiyor" yazıp karşımdakine vermek istedim. Çünkü işin sonunda baktım ki dinlemesem bile duyuyordum. Kaçabilir miydim? Tabii ki. Fakat hasta ruhum merak ediyordu. Nasıl ve nereye kadar gideceğini. Fazla ilerlemedi. Bir süre, yeterli bir süre ben teşhisi koyana dek devam etti. Sonrasında onun anlattığına değil de, okuduğuma güldüğümü fark edince anlaştık. Susmakta. Ve sustu. 

Mesela sonra ben merak etmeye başladım, ben hiçkimseyi bu duruma soktum mu? Beni dinlemek istemese bile, anlattım mı? Acaba sinyalleri göremiyor muyum? Mesela birisi öldüyse ben hala yaşadığını var sayıyor muyum? Fakat ben o kadar çok durup, düşünüyorum ki... Benim handikapım da bu sosyalleşmede. Sürekli denetlemek. Hani torrent indirirken ne olduğunu bilmediğimiz bir şey var ya "indirilen parçaları denetle" yani benim bilmediğim fakat araştırmadığım. Tahminen buna benzer bir şey yapıyorum. Herhangi bir sosyalleşme, ilişki kurma, tanışma, arkadaşlık vb. durumda denetliyorum. Yapılanları. Mesela ben duruyorum, ben ölüyorum, ben gidiyorum, ben gitmiyorum. Susuyorum ya da anlatıyorum. Bu deneysel ve denetleyici yaklaşımımla sürekli olarak bakıyorum. Her şeyi değerlendiriyor, otu boku irdeliyorum. İnsanları bazen deney gibi görüyorum ve bu durumdan dolayı da hep duygularımı yok sayıyorum. Şimdi mesela bunu fark eden doktorumun verdiği kitapla duyguları öğreniyorum. Gerçekten de şaşırıyorum, mesela bende başkalarının ne yaşadığını iyi anlayabiliyorken, onlara durumu açıklayıp ne yapması gerektiğini kitabi bir şekilde anlatabilirken. Çoğu zaman iyi geri dönüşler alırken. Kişilerin ruh hallerini, durumlarını, ilişkilerini iyi anladığım söylenirken ben kendimi hiç anlamıyormuşum.

Mesela mutsuzum sanıyorken aslında karamsarmışım. Depresyondayım sanıyorken de karamsarmışım. Hüzün sandığım şey benim boktan karamsarlığımmış. Ben baya bildiğin karamsarmışım. Ben de kendimi pozitif olarak değerlendirirdim. Sinirlenmekten, ağlamaktan nefret ederim. Hep kızmak değil de anlamaya çalışmak yolunda giderim. Yas tutmak saçma, durum değerlendirmesi yapıp olan şartlara uyum sağlayıp devam etmekten yanayım. İyi düşün iyi olsun falan. Salak salak işte. Yani optimist ve pesimist deseler. Daha yakın olduğum optimist olurdu. Yanlışmışım. Hemen öğrendim. İstediğim zaman hızlı öğrenirim. Şöyle ki her öğrendiğim bilgi gibi bunu da hayata geçirmem bir hayli zor olacak. Sisteme girse bile işleme koyabilmem için gerekli materyallere sahip olmadığımdan olsa gerek. 

Yani en azından tedavi etmeye çalışıyorum her şeyi. Düzeltmeye çalışıyorum, sürekli bir kavga var kendimle. Fakat bugün baktım şöyle bir. Bildiğin rahatsız yani bence kapatılmalı ve anlatılmalı. Dünya, insanlar, var olmak ve olabilmek için gerekenler. Bazı şeylerin ne kadar saçma olduğu, aynı zamanda gereksiz olduğu. Yok yani kendi kendine asla düşünmüyor. Sanane mnakoyim arkadaşının babasının malından, hadi sen ilgilisin milletin bokuyla, benim ilgileneceğim kanısına nereden varıyorsun. Yok aslında bir kanıya varmak felan bu konuyla çok alakasız laflar. Kanıya varabilmek için bile düşünmek gerek. Neyse işte... Aklıma geliyor, gülüyorum hala of. 

Düşünmek güzeldir. 5 saniyeni bile almaz. Saniyede yapabileceğin değerlendirmeler bile inanılmaz boyutlarda. Sen hiç salise yok. Enteresan. Her gün bir şey öğreniyoruz. Ben her gün insanların ne kadar enteresan olduklarını öğreniyorum. 

Ve farkındayım, uyuz olsam bile her gün yalan söylemeye devam ediyorum. Gerçekten yalan söylemeden var olamayacağım bir hayatta yaşadığım için de yoruluyorum. Hiç söylememek de bir yalan değil midir?

Bence yalan. Ben yalancı gibi hissediyorum çoğu zaman. Artık söylemek zorunda olmadan hiçbir şeyi söylemiyorum. Onu iyileştirdim. Eskiden bildiğin ben de uyum sağlamak adına saçma sapan karakterlere yakınlaşıyordum. Öyleymiş gibi davrandığım oluyordu. Konuşuyor, muhabbetlere katılıyor gereksiz bir şeye karşılık kendimi kaptırıyor ve ben de gereksiz bir şeylerden bahsediyordum. Keyif alıyormuş gibi yaparak. Sadece dışlanmamak adına. Ah ne berbat bir şey. Geçmişte kaldı. Eğlenmek veya davranışları incelemek ve kendi çıkarlarım doğrultusunda yine yapıyorum. 

İçimde kalanları söylememeyi devam ettiriyorum. İşimi ve ailemi kaybetmek korkusundan dolayı yapmak zorundayım. Bundan dolayı kendime kızamıyorum.  Bunun başka türlüsü bir hayatı da göremiyorum. Ama bazen bir insanı sadece kaybetmemek adına da susuyor ve söylemiyorum söylemek istediklerimi. Söylemem gerektiğini düşündüğüm doğruları saklayarak, sadece devam ettirmek adına susuyorum. İşte bu yanlışımdan dolayı kendimi kınıyor ve tokatlıyorum, her gece ve her sabah. Kendime yine uyuz olmaya başlamıştım da nedenini düşünmeye vakit bulamamıştım. Bugün beni buralara getirdi bu salak düşünceler dizisi. Hoşlanmadım fakat gerçek. 

Duyguları daha iyi öğrenince belki aktif edebilirim. Lanet ego ve çelişkiden biraz olsun sıyrılırsam da daha sağlıklı düşünecek ve harekete geçeceğim. Milleti eleştirip, küfretmekten zaman bulursam yapacaklarım çok. Onun bunun neden böyle olduğunu düşünmezsem, ben neden böyleyim diye belki daha sık kendimi denetleyebileceğim. 

Neyse uyumak gerek bazen. Uykumda uyanacağım, rüyalarımda ilerleyeceğim. Belki bir cevap daha bulurum, işime yarayacak. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

insanlık için küçük benim için büyük bir farkediş, farketmemek.

        sevginin ne sikim olduğunu hiç bilmeden yetiştirilen ruhları hastalanmış insanlarımıza...  küfürle giriş yaptım. çünkü öle..  büyüme çağında sevgi dilenen ve dilendiği için utanan ve sonunda da bu konuyu bir daha düşünmemek ve kötü hissetmemek (hissettirilmemek) adına çok derinlere gömerek yetişkinliğe ulaşan kişiler sevginin öncelikle sağlam bir temelinin atılması ve tuğlaları üst üste koyarak inşa edilmesi gereken bir şey olduğundan bir haberler.  sevgiyi ailelerinden "bana baktı, büyüttü, aç bırakmadı, terk etmedi vb." gibi bir takım kan bağından dolayı oluşan zorunluluklar ve asgari düzeydeki ilgi alakadan ibaret olarak gördüler. seni doğuran kişi ya da bakan büyüten kişi her kimse onunla bile duygusal, iletişime dayalı bir sevgi inşa edilmesi gerekiyor aslında. bu konsepte çok uzak bir millet olduğumuz aşikar.  biraz daha girelim çünkü bu konu canımı çok sıkıyor.  anne kutsaldır dediler. hayır hiçkimse kutsal değildir. yalnızca o...

sacmaliyorum sanki..

bir sorun var. ve ben bunu yoksayiyorum. yapmam gerekeni biliyorum cok net ama yapmaktan korkuyorum. ve isin garip tarafi bu bana ilk defa oluyor. ne yapmam gerektigini cok iyi bilip de yapmamak.. tam tersine tam dikine gitmek. zorlamak sanki kendimi mi zorluyorum acaba? dayanma gucumu sinirlarimi. cok mu yanlis yapiyorum diye dusunuyorum surekli. bu kadar fazla dusunuyorsam bir sorun var demektir. ama ben sorunu cozemiyorum. cozemedigim icin belki kaliyorum. cozulmez bir durum var hosuma gitmiyor aslinda. ama sanki gidiyormus gibi ayni yerin etrafinda donup donup duruyorum. bazen bir seyi degil de her seyi kokunden degistirebilecegimi dusunuyorum. sonra bakiyorum bir adim bile atamiyorum. cunku kendi kendime yapabilecegim bir sey degil bu. ben yapabilirim saniyorum. ama tek yapabilecegim susmak, gitmek, bitirmek. ben bunlari becerebiliyorum en iyi yaptigim sey su hayatta bir seye son vermek ve arkama bile bakmadan gitmek. hic olmamis hic yasanmamis gibi davranmak. mukemmelim. ama so...
ignorance is bliss. ignorance is strenght. demişler. ne kadar doğru söylemişler. ama biraz eksik kalmış bence. if you can ignore.. demeyi unutmuşlar. kimisi yapamazmış. bunu düşünememişler. ignore benim için sanırım sadece facebook'da yapılabilecek bir şey. gerçek hayat diye bir şey var. ve zor aslında. yani götünü de yırtsan ignore diye bir sekme açılmıyor beyninde. notification'lar var mesela. dolu böyle.. taşıyor artık. her gün 10 tanesi çıkıyor. seni bilgilendirmek amaçlı. ignore falan edemiyorsun. orda duruyorlar. birikiyorlar. rahatsızlık veriyorlar. olmaması gereken şeyler ama oluyorlar. sen de bunları yiyorsun bir güzel. yutuyorsun. he sindiremiyorsun. sonra da ben tokum diye gezebiliyorsun. çok ilginç. insan çok enteresan bir varlık. editlemeye çalışıyor beyin. hani yokmuş gibi davranayım, bazı özellikleri sileyim ama bazıları kalsın. ignore etme çabasında yoruluyor. error verdi benim ki bir kaç defa. kendimi yeniden başlattım mesela bu geçen zamanda.. geçen sy...