Ana içeriğe atla

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

Bir anlayış var ettin.

bana biri bugün dedi ki "anladığım şeyler okumak istiyorum" aslında demek istedi ki "anlayabildiğim insanların yazdıklarını okumak istiyorum" 
sonra dedi ki "senin yazdıklarını anlıyorum"

hassiktir lan dedim içimden. çok şaşırdım. belki ona bu kadar şaşırdığımı gösteremedim. nitekim ben de anlamadım ilk başta o kadar şaşırmış olduğumu.

sonra durup düşünürken buldum kendimi. yine flach backler yine tanıdık insanlar. yine sorguladıklarım... 

bana birisi demişti ki, en yakınlardan birisi, hayatımın içinden hatta benim anladığım birisi, 
"neyse ki kimse anlayamaz yazdıklarını.."
"neyse ki" dedi. "kimse anlayamaz" dedi.

o gün ben anlaşılmak ile ilgili tüm kaygılarımı yitirdim. oymuş benim sınırım. demek dedim, sen de anlayamadıysan. ben gerçekten anlatmıyorum. ben düşüncelerin ellerimden klavyeye akmasına izin verirken aslında cümle kurmuyorum demek dedim. içimden söyledim, yüzüne söylemedim. 

çok durmamıştım üstünde -daha önce anlaşılmak ile ilgili kaygım olduysa da yazarken anlaşılmak değildi bu- yazma eylemini gerçekleştirirken değildi, sonrasında evet. fakat kendi yazdığımı kimi zaman ben bile anlayamazken buna hakkım yok gibi gelirdi hep. düşünmemiştim fakat bırakmıştım. yazılarım kontrolden çıktıysa daha fazla, anlaşılmak düşüncesini hayatımdan çıkarttığım için olmuştur. güzel bir his. yaşamak gerek.

bugün değişti. 
bir insan.
bir cümle.
bir anlayış bana anlayış kattı.

şimdi bazıları "evet anladım, bazı anlamlar falan" der. "hee heee" der hatta. sen de "tabi" dersin.

bazıları da der ki "güzel, çünkü ben anlıyorum"

artık anlaşılabilmekten öte bir isteğimiz oluşmuş, bunu düşündüm. anlayabilmek! bende de varmış. 

geçen de başka bir muhabbette kendiliğinden ağzımdan çıkan cümle ile fark etmiştim bunu.

çok sevdiğim herifin kitaplarını almıştım, heyecanla gösterirken..

"ben artık böyle şeyler okumuyorum pek" demişti. çünkü biliyordu neler anlattığını ve evet doğruydu ben de biliyordum. elime aldığım kitabın yazarını sanki tanıyordum sanki kırk yıllık arkadaşımdı ve hep aynı dertlerden muzdaripti. 

ben de "evet, aklımdan geçenleri onaylamayı seviyorum ondan herhalde okuyorum hala" dedim, diyebildim. 

o an mantıksız gelmişti. cevap bile alamamıştım zaten. cümlemin sessizlikte kayboluşuyla biraz düşünmüştüm bunu. ama çok az. bu güne kadar da hiç tekrar geçmemişti kafamdan. 

bugün bana kendi söylediğim şeyin ne demek olduğunu söyledi. "tanımadığım etmediğim oçlarını okumaktan sıkıldım, tanıdığın insanı okumak daha güzel, tanıyorsun, bakışını, duruşunu, oturuşunu biliyorsun ama anlatmak istedikleri çok farklı. ve o cümleler onun." vaymnakoyim dedim ya. ben bunu hiç düşünmemişim. neden olduğunu anlayıp fakat tam da anlayamadığım bir kaç olayı çözümledim. 

bazı muhabbetlere değer katmak bundan geçer olmuş fakat ben bunu daha önce tespit edememişim. adam bu tespiti yaptı, basit bir şeymiş gibi önüme koydu, sonra da dedi ki "ben seni anladım" 

ben de öyle moron moron baktım. "aslında ben de senin yazıları okuyorum... aslında ben de.. ben de..." diyebildim. fakat çok geçti artık, önce o dile getirdi, sonra ben. benim söylediklerim biraz "bilmukabele, kardeşim" gibi kaldı. fakat aslında ciddiydi. 

o yüzdendi düşünmem. o yüzdendi anlaşılmış olmanın gerçek olması. o yüzden bu üzerimdeki aptal tatmin, gerzekçe duyulan bir haz. o yüzden umut oldu bende. demek ki benim konuştuklarım deli saçması değil. ya da ne tür bir deliyim bilmiyorum fakat benden bir adet daha var. 

bugün, günün çok saçma bir anında, hiçbir değişikliğe sahip olamayacak kadar aynı hissederken, bana göre büyük insanlık için hiçbir manası olmadığını düşünerek yazdığım ve hatta bana bile ait olmayan bir paylaşımın arkasından bir iki cümle duydum. bir iki cümle bana söylendi. var olduğumu unuttuğum anlar olur, onlardan birinde olduğum yerde hissettim. bir şeyler hissettim. sanki uzun zamandır önemsememekten hayatımdan kaybolup gitmiş bir şeyler.

iletişim kurmak. 

iletişmek. hatta böyle de boktan bir kelime ama kullandım. 
hani böyle sanıyoruz ya; facebookta 1343 insanla iletişimdeyiz, instagramda 34 like aldığımızda bir bokuz, twitterda follower sayımız followladığımızdan daha fazla demek biz çok önemliyiz, hepimizin sandığı, aslında iletişimle ve iletişmek ile hiçbir alakası olmayan tamamen hayal ürünü ve götümüzden uydurduğumuz tatminler bütünü sosyallikler. bunların hepsini sakince bırakmıştım, delirdiğimi anladığımda ve iyi ki yapmışım çünkü sahtelikten ölüyormuş. 

yine de insanım tabi duramıyor insan. yazmak istiyor. anlatmak istiyor. ve düşündürebilmek istiyor, anlaşılmasa bile. 

bu kadar cümle kurarak aslında tek bir şey söylemeye çabalıyorum. o da "iletişimi götümden anlamışım" biz, ben, anladıklarım, anlaşıldıklarım olduğu sürece çok da güzel iletişim kurabiliyormuşuz. 

demek her şey kurduğun cümlenin devrikliği ile, kelime eksikliği ile, baş harf büyük, de-da ayrı yazılır ile, virgülden sonraki boşluk ile alakalı değilmiş. demek aklından geçenleri nasıl söylersen söyle birileri sadece anlayabiliyor olduğu için anlarmış.

teşekkürler. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

insanlık için küçük benim için büyük bir farkediş, farketmemek.

        sevginin ne sikim olduğunu hiç bilmeden yetiştirilen ruhları hastalanmış insanlarımıza...  küfürle giriş yaptım. çünkü öle..  büyüme çağında sevgi dilenen ve dilendiği için utanan ve sonunda da bu konuyu bir daha düşünmemek ve kötü hissetmemek (hissettirilmemek) adına çok derinlere gömerek yetişkinliğe ulaşan kişiler sevginin öncelikle sağlam bir temelinin atılması ve tuğlaları üst üste koyarak inşa edilmesi gereken bir şey olduğundan bir haberler.  sevgiyi ailelerinden "bana baktı, büyüttü, aç bırakmadı, terk etmedi vb." gibi bir takım kan bağından dolayı oluşan zorunluluklar ve asgari düzeydeki ilgi alakadan ibaret olarak gördüler. seni doğuran kişi ya da bakan büyüten kişi her kimse onunla bile duygusal, iletişime dayalı bir sevgi inşa edilmesi gerekiyor aslında. bu konsepte çok uzak bir millet olduğumuz aşikar.  biraz daha girelim çünkü bu konu canımı çok sıkıyor.  anne kutsaldır dediler. hayır hiçkimse kutsal değildir. yalnızca o...

sacmaliyorum sanki..

bir sorun var. ve ben bunu yoksayiyorum. yapmam gerekeni biliyorum cok net ama yapmaktan korkuyorum. ve isin garip tarafi bu bana ilk defa oluyor. ne yapmam gerektigini cok iyi bilip de yapmamak.. tam tersine tam dikine gitmek. zorlamak sanki kendimi mi zorluyorum acaba? dayanma gucumu sinirlarimi. cok mu yanlis yapiyorum diye dusunuyorum surekli. bu kadar fazla dusunuyorsam bir sorun var demektir. ama ben sorunu cozemiyorum. cozemedigim icin belki kaliyorum. cozulmez bir durum var hosuma gitmiyor aslinda. ama sanki gidiyormus gibi ayni yerin etrafinda donup donup duruyorum. bazen bir seyi degil de her seyi kokunden degistirebilecegimi dusunuyorum. sonra bakiyorum bir adim bile atamiyorum. cunku kendi kendime yapabilecegim bir sey degil bu. ben yapabilirim saniyorum. ama tek yapabilecegim susmak, gitmek, bitirmek. ben bunlari becerebiliyorum en iyi yaptigim sey su hayatta bir seye son vermek ve arkama bile bakmadan gitmek. hic olmamis hic yasanmamis gibi davranmak. mukemmelim. ama so...
ignorance is bliss. ignorance is strenght. demişler. ne kadar doğru söylemişler. ama biraz eksik kalmış bence. if you can ignore.. demeyi unutmuşlar. kimisi yapamazmış. bunu düşünememişler. ignore benim için sanırım sadece facebook'da yapılabilecek bir şey. gerçek hayat diye bir şey var. ve zor aslında. yani götünü de yırtsan ignore diye bir sekme açılmıyor beyninde. notification'lar var mesela. dolu böyle.. taşıyor artık. her gün 10 tanesi çıkıyor. seni bilgilendirmek amaçlı. ignore falan edemiyorsun. orda duruyorlar. birikiyorlar. rahatsızlık veriyorlar. olmaması gereken şeyler ama oluyorlar. sen de bunları yiyorsun bir güzel. yutuyorsun. he sindiremiyorsun. sonra da ben tokum diye gezebiliyorsun. çok ilginç. insan çok enteresan bir varlık. editlemeye çalışıyor beyin. hani yokmuş gibi davranayım, bazı özellikleri sileyim ama bazıları kalsın. ignore etme çabasında yoruluyor. error verdi benim ki bir kaç defa. kendimi yeniden başlattım mesela bu geçen zamanda.. geçen sy...