Of ne büyük duygular yeşeriyor içimde. En içerilerde kalmış, bebekken koymuşlar fakat büyümemiş. Su verilmemiş. Bugünlerde görüyorum kendilerini. O duyguların gelip karşıma oturmaları.
Endişeli gözlerimi görebilirsiniz. Hem de en uzaklardan bile...
Endişeden yaşarmış olabilirler. Korku değil bak. Endişe.
Kendini şaşırmış gözler bunlar. Daha önce hiç görmedikleri canavarımsı bir yaratığa bakan gözler gibi. Tanışmak istiyor fakat korkuyor.
Biz dostuz. Sen benim içimde büyümüşsün. Çocuğum gibisin. Sen benimsin, benden bir parçasın... Fakat korkuyorum neden biliyor musun?
En çok senden çıkan seni yaralar. En çok seni üzen, sensin aslında.
Bunu anlamanız zaman alabilir. Anlamadan da ölebilirsiniz. O duygular sizin içinizde büyüyor. Kendiniz suluyorsunuz, yemeğini, mamasını, ilacını, kanını, ruhunu siz veriyorsunuz.
Sizsiniz bütün acıların sahibi. Biziz bütün aşkları var eden. Bizden çıkma bütün o geri dönüşümü yapılmayan duygu yıkıntıları.
O yüzden ortalık bok gibi ya.
Herkes ortaya atıyor ölmüş duyguları. Sanki hiç onların olmamış gibi. Hiç görünmüyor sanıyorlar. Leşlerini ortalıkta bırakıp giderlerken nasıl da iyi görünüyorlar. Yenilerini var etmeye giderken dönüp arkasına bakmıyor hiç kimse. Ben de öyle. Ben duyguları değil öldürdüğüm insanları bile gömmüyorum... O yüzden laf söylemek bana düşmez.
Yine de.. O duyguların kirliliği aslında. Hava kirliliği diyoruz ya mesela o çok fazla acı çekmiş bir toplumun bok yemesi. Acılarımızı gömmüyoruz. Ondan sebep. Nefes alamadığın havalar oluyor mesela. Bu ara çok fazla var. Bu ara çok fazla insan ortalığa bırakmış cesetleri. Havaya karışıp oksijenimizi yiyor aslında hala var olmaları gerektiğini bağıran duygular. Fakat siz öldünüz diyoruz... İnanmıyorlar.
Onlar yok olmaları gereken zamanı asla bilemediler. Var etmek bize aitse bile yok etmek hiçbir zaman bize ait olamadı.
Var oldukları gibi hiç gidemediler. Sonsuza kadar var olan ve her gün milyar tane var edilen duygular.
Bir yerde boğularak ölmemiz gerekmiyor mu? Bunun ağırlığı altında sokakta yürürken bir kaç insanın öylece, ölmesi gerekmiyor mu?
Benimkiler aslında yeni var oluyor. Oldukları yeri bilemesem bile. Bir gün yok olacaklar diye korkuyorum. Herkes gibi bakamıyorum duygularıma. Onlar benim. Hep benim kalsınlar istiyorum. Gittikleri vakit ne yaptığımı çok iyi bildiğimden olsa gerek...
Hissiz kalmak nedir?
Hissetmeye çalışmak nedir?
Sonsuzluğu düşünmek, var oluşu düşünmek, bilincini yoklamak nedir, aynaya bakıp gözünün içinde her gün aynı insanı görmeye çalışmak nedir, kaybetmek nedir biliyor musun?
Kendini, gözlerinin içinde bulamamak nedir biliyor musun?
Hissetmemek, yok olmaktır.
İnsan kendi bedeninde yok olabilir mi?
Olur ağzına sıçtığımın duyguları çok zorlarsa olabilir.
Sıkılırsa olabilir.
Çok sıkılırsa ölebilir bile.
Şimdi ben canlıyım ya hani. Çok canlıyım hatta. Baya baya var olan bir şeyler var. Olan bir şeyler var, ölen değil de.
Endişeler var. Bazen kalp atışımı duyuyorum. Hatta yanımda oturan bile duyabiliyor çünkü kulaklarımdan dışarı çıkarcasına atıyor kalbim. Heyecanlanıyor.
Neden biliyor musun?
Hiç bir sebepten. İşte bu çok garip değil mi.
Kalbimin hızlı atmasını gerektirecek bir şey yaşanmıyor olması ve bunun üstüne taşak geçer gibi hızlı atması çok garip değil mi?
Ah.
Biliyorum. Fakat dursun istiyorum. Bazen hızlı atmak yerine dursun istiyorum. Yine de... Susuyorum ve dinliyorum.
Sesini dinliyorum. O kadar güzel o kadar melek. O kadar yeni ve masum. O kadar anlaşılamaz derecedeyim. O kadar yabancıyım ve o kadar sevebiliyorum. Yeni duyguları.
Aynaya baktığımda görebildiğim insan. Naber?
O yeşeren duygular, daha önce hissetmediğini düşündüğün bir tür yaşama sevinci olabilir mi? "Hiçbir şey olmadı" diyorsun ama, belki de gerçekleşmediği için olmadı diye düşünmek istiyorsun, beklenti içine girmek istemiyorsun ama gerçekleşme ihtimali doğuran bir şeyler var belki de. Canavar görmüş gibi korkmanın sebebi bu olabilir. Okurken benim anladığım bu oldu. Çünkü bugüne kadar en yılgın anlarımda hep ölme isteğimi yoklayıp, kesin bir eminlik ve kararlılık olduğunu görünce rahatlar, ertesi güne en azından biraz daha cesaretle uyanabilirdim, her an gidebilecek olma özgürlüğünün verdiği küçük cesaretle. Sonra bende de daha önce olmayan duygular uyandırıldı, hayattan küçük zevkler almanın ve oralarda da kaçış yaratmanın mümkün olabildiği gösterildi. Teoride hep duyduğumuz ama yaşamadığımız için he he dediğimiz şeylerdi. Ama biriyle birlikte yaşayıp gördükten sonra, o kişi gittiğinde bile, artık bu bilgiye sahip olduğunla kalıyorsun. O kalakalmışlıkla, hayal kırıklığıyla ve daha bi sürü insanı yıldıran duyguyla, yeniden hayattan kaçma seçeneğine uzanıp dokunarak, öğürtülerini yatıştırmak istediğinde, dehşetle fark ediyorsun ki, o istek o kadar da güçlü değil. "Yaşanabiliyor ya aslında, hatırlasana bir kadeh rakı, birkaç tane sokak kuşu ve dünyayı iki kişilik yapabildiğin biriyle karşı karşıya olduğunda, ne kadar dingin ve kendinden emin oluyorsun" diyor zihninin bir kısmı. Resmen kendi kendine ihanet ediyorsun, "ama hani bu hayat bizim için hep yorucu, zor ve eksikti, hani her an gidebilirdik?" Bu anlattığım da yepyeni bir durum. Çünkü bu devinim hiç bitmiyor, hayata karşı duruşumuzu netleştirmek ve kişilik kargaşasını düzene sokmak için birtakım duruşlar belirlerken kendimiz için, zaman içinde onların da eskiyebildiğine tanık oluyoruz, daha da olacağız. Sen de olacaksın.
YanıtlaSil"Yaşanabiliyor ya aslında, hatırlasana bir kadeh rakı, birkaç tane sokak kuşu ve dünyayı iki kişilik yapabildiğin biriyle karşı karşıya olduğunda, ne kadar dingin ve kendinden emin oluyorsun."
Sildünyayı iki kişilik yapabildiğin an başlayan ve bitenler; başladığını hissettiğin an bittiğini de hissediyorsan, o an'a kendini kaptırıp gidemiyorsan yalnızca endişeden ve gerçeklerden dolayı, hayatını kendine zindan ediyorsun. güzel olabilecek her şey aynı zamanda kötüye de gidebilir. ve genellikle kötüye gider bakış açısına sahipsen işte daha önce hissettiğin "bana neler oluyor, güzel şeyler mi olacak, ben bunlara hazır mıyım?" endişesini anlayabiliyorsun. her şey hem çok güzel hem de çok çirkin. ya benim için böyle, ya da herkes için. benim güzele açık olmam içerisindeki çirkinlikleri kaldırabildiğim anlamına gelmiyormuş. olmuyormuş.
bir kadeh rakı, birkaç tane sokak kuşu ve dünyayı iki kişilik yapabildiğin biriyle karşı karşıya olmak. güzel. biteceğini bilmek ise. güzel değil.