Ana içeriğe atla

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

var olmanın dayanılmaz gerçekliği




Var olduğum anları toparlamaya çalışırken buldum kendimi. Var olmanın gölgesinde değil gerçek hissiyle karşılaştım mı? Gerçekten hissettim mi kendimi, iç savaşımın durduğu bir an oldu mu? Ben hiç acaba sustum mu.

Buldum, o anı yaşıyorum bulduğumdan beri. Bir akşam üstü, bir gece ve ben var oldum. Yaşadığım küçücük mağaradan çıkmamı sağlamış bir zaman dilimi. Evet!

Dağları ve tepeleri geçtim bir akşam üstü ve asla olamam dediğim bir motosiklet üzerinde. Bir şarkı açıp sonsuza dek dinledim. Rüzgarı, gökyüzünün mor-mavi rengini, hiç silemeyeceğim bir kokuyu, yüzüme yapışmış şaşkınlığı ve maviyi ve de yeşili hissettim ben. Coşku hissettim ve aynı zamanda müthiş bir dinginlik vardı içimde. 

Bir ses duyuyordum yalnızca ve evet bu ses kafamın içerisinden gelmiyordu. Bu ses gerçekten duyuluyordu. Bana anlatıyordu, iletişimde değildik, fakat sesini duyuyordum bir adamın. Sonra yaylılar.. Sonra piyano. Durdurmak istemediğim hislere sahiptim ve hücum ediyorlardı ellerime, ayaklarıma, bedenimi hissetmemi sağlıyorlardı. Gerçekliği de..

Beynim kilitleri açmış, izin vermişti olmama. 

Çok uzaktaydım ve aynı zamanda olmam gereken yerdi. 

Ve sonrasında yollar var, karanlık yollar, ve sonsuzluğu anlatan müzik, sonsuzluğu bir ana sığdırmanın verdiği heyecan benimleydi. Ve yine de kalbim yavaştı. Kalp atışlarım kulaklarımda değildi, kalbim yavaştı. Sonsuzluk o yolda benimleydi. 

Bakıyordum, görüyordum ve bakmaya devam ediyordum. Hiç kimse konuşmadı, dünyada o anda herkes susmuştu, kafam bile tek bir söz söylemedi. O an yalnızca görüyordum, her şeyi. Tek bir eylem, tek bir his, sade ve temiz. 

"Çocuk oldum, bebek oldum, cenin oldum, tekrar doğdum, bir gecede büyüdüm."

Bir müzik, bir gece, bir koku ve ben var oldum. 


Var olamadığımı derinden hissettiğim halde olduğum anlarda kıvranıyorum. Var olamamanın yarattığı açıkları kapatmaya çalışıyorum. Hissettiğini yaşamamanın, yaptıklarının yanlış, gittiğin yolun taşlı olduğunu bilerek gitmenin rahatsız edici hisleriyle boğuşuyorum.

Bazen bilirsin işte. Sadece bilirsin. Hatırlayamasan bile, eski sen'i, hatırlayamazsın nasıl bir hayattı yaşadığın, hatırlayamazsın çünkü güzel olanlar silinmeye mahkumdur.

Sonra bir gün gelir, bir an gelir işte nasıl gelir bilinmez beynin anahtarını verir. Seni kendini kilitlediğin kafesten çıkartır. Ve hatırlarsın, var olmayı, var olduğunu, bedenini, ruhunu hatırlarsın.

İçinde boğuştuğun hislerin çöpe atılmasındaki ilk adım.

Var olduğun anları hatırlamak gerekiyormuş. Son ataklar ve sonrasındaki harika yanılgılarım sonucunda geldiğim nokta: Korkular çöpte. Hatırladım ve şimdi gönül rahatlığı ile sarhoş olabilirim.

Verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür diler, gerçek olamadığınız için de çok içten küfrederim..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

insanlık için küçük benim için büyük bir farkediş, farketmemek.

        sevginin ne sikim olduğunu hiç bilmeden yetiştirilen ruhları hastalanmış insanlarımıza...  küfürle giriş yaptım. çünkü öle..  büyüme çağında sevgi dilenen ve dilendiği için utanan ve sonunda da bu konuyu bir daha düşünmemek ve kötü hissetmemek (hissettirilmemek) adına çok derinlere gömerek yetişkinliğe ulaşan kişiler sevginin öncelikle sağlam bir temelinin atılması ve tuğlaları üst üste koyarak inşa edilmesi gereken bir şey olduğundan bir haberler.  sevgiyi ailelerinden "bana baktı, büyüttü, aç bırakmadı, terk etmedi vb." gibi bir takım kan bağından dolayı oluşan zorunluluklar ve asgari düzeydeki ilgi alakadan ibaret olarak gördüler. seni doğuran kişi ya da bakan büyüten kişi her kimse onunla bile duygusal, iletişime dayalı bir sevgi inşa edilmesi gerekiyor aslında. bu konsepte çok uzak bir millet olduğumuz aşikar.  biraz daha girelim çünkü bu konu canımı çok sıkıyor.  anne kutsaldır dediler. hayır hiçkimse kutsal değildir. yalnızca o...

sacmaliyorum sanki..

bir sorun var. ve ben bunu yoksayiyorum. yapmam gerekeni biliyorum cok net ama yapmaktan korkuyorum. ve isin garip tarafi bu bana ilk defa oluyor. ne yapmam gerektigini cok iyi bilip de yapmamak.. tam tersine tam dikine gitmek. zorlamak sanki kendimi mi zorluyorum acaba? dayanma gucumu sinirlarimi. cok mu yanlis yapiyorum diye dusunuyorum surekli. bu kadar fazla dusunuyorsam bir sorun var demektir. ama ben sorunu cozemiyorum. cozemedigim icin belki kaliyorum. cozulmez bir durum var hosuma gitmiyor aslinda. ama sanki gidiyormus gibi ayni yerin etrafinda donup donup duruyorum. bazen bir seyi degil de her seyi kokunden degistirebilecegimi dusunuyorum. sonra bakiyorum bir adim bile atamiyorum. cunku kendi kendime yapabilecegim bir sey degil bu. ben yapabilirim saniyorum. ama tek yapabilecegim susmak, gitmek, bitirmek. ben bunlari becerebiliyorum en iyi yaptigim sey su hayatta bir seye son vermek ve arkama bile bakmadan gitmek. hic olmamis hic yasanmamis gibi davranmak. mukemmelim. ama so...
ignorance is bliss. ignorance is strenght. demişler. ne kadar doğru söylemişler. ama biraz eksik kalmış bence. if you can ignore.. demeyi unutmuşlar. kimisi yapamazmış. bunu düşünememişler. ignore benim için sanırım sadece facebook'da yapılabilecek bir şey. gerçek hayat diye bir şey var. ve zor aslında. yani götünü de yırtsan ignore diye bir sekme açılmıyor beyninde. notification'lar var mesela. dolu böyle.. taşıyor artık. her gün 10 tanesi çıkıyor. seni bilgilendirmek amaçlı. ignore falan edemiyorsun. orda duruyorlar. birikiyorlar. rahatsızlık veriyorlar. olmaması gereken şeyler ama oluyorlar. sen de bunları yiyorsun bir güzel. yutuyorsun. he sindiremiyorsun. sonra da ben tokum diye gezebiliyorsun. çok ilginç. insan çok enteresan bir varlık. editlemeye çalışıyor beyin. hani yokmuş gibi davranayım, bazı özellikleri sileyim ama bazıları kalsın. ignore etme çabasında yoruluyor. error verdi benim ki bir kaç defa. kendimi yeniden başlattım mesela bu geçen zamanda.. geçen sy...