organ bağışı yapsam her şeyi bağışlarım fakat beynimi asla. bana çektirdi başkasına çektirmesin. bir bozukluk var, her gün araştırıyorum neresi bozuktur diye. beynin nasıl çalıştığını çözdükleri gün kendisini alıp gideceğim. "lan şuna bir bakın" diyeceğim. aday olacağım, kobay olacağım, deneylere köle olacağım. düzelsin diye sadece.
benden bağımsız takılıyor orası kesin. aslında ben oyum, o da ben. beynin lan sonuçta. ama yok öyle değil. mesela bana diyor ki sen onu gördün diyor. sen onu biliyorsun diyor. sen diyor, kesin eminsin diyor. ama bakıyorum, düşünüyorum bir veri yok elimde sadece düşünce var ve o düşünceler beyne sorsan kesin doğru!. eyleme koyabilir misin sağlamasını yapmadan? asla. maksat bokluk olsun. "sen bil de.. ben karışmam" diyor sanki göt beyin.
ve bu ne bok olduğu belirsiz kıvrımlı pislik her zaman haklı çıkıyor. her zaman biliyor, benim bilmediğimi. aslında her şeyin farkında fakat bana söylemiyor gibi. sanki içeride pis pis sırıtıyor benimle t..ak geçiyor gibi.
ömrüm boyunca yediğim, içtiğim, kustuğum, tanıdığım, zarar gördüğüm, sustuğum, kaçtığım, koştuğum ne bok varsa bütün hepsinin posasını saklıyor içeride. sonra bütün bunların hepsini bir anda kullanıyor, o an yaşadığın ne varsa onu veri olarak alıyor sana bir değerlendirme sonucu çıkarıyor. ve işin komik kısmı bunu bir milisaniyede yapıyor. sonra sen bu piçe güvenmeyeceksin? nasıl olabilir.
güveniyorsun. fakat bazen gerçek manada sinirlendiriyor.
mesela sana uyarılar veriyor. haydaaaa diyorsun. ne alaka mnakoym. bir kaç gün veriyor bunları. bızzt bızzt ötüyor. "sana bir şey anlatmaya çalışıyorum" diyor. sen anlamıyorsun tabi, çünkü net değil. sana sadece buz dağının görünen kısmını gösteriyor. başına alıyorsun belayı. düşün ondan sonra. günlerce düşün. anlamaya çalış. neyi anlamaya çalışıyorsun? kendi beynini. var mı lan böyle bir dünya. kendi beynini anlamaya çalışmak nedir? anlıyorsun da aslında, anlıyorsun. duyuyorsun, farkındasın. fakat farkında olmak istemiyorsun. o dinlemez.
söz geçiremezsin.
bazı anlarda da güvenemezsin. mesela ben her zaman bana yaptırmaya çalıştıklarını yapsaydım, şuan 27 yaşıma gelememiştim. 15 sene falandı belki ömrüm.
ya da bazen bazı oyunlarına dur demeseydim, balıklı rumda 5. senemi kutluyordum.
işte diyorum bazı kafaların içinde benimkinden var. huzursuz kafalar. huzursuz hayatlar. nasıl huzur bulsun, huzurdan yapılmış bir eve girse ev kaçar gider. o derece harika bir ortam yaratabiliyor. hiç yoktan var edebiliyor yani. çok becerikli ve süper güçleri olan bir beyin.
bir de aşırı derecede iyi ve sağlıklı çalışabiliyor kimi zaman. ne olması gerekiyorsa o oluyor. neyse o, odaklanıyor. yaşayabiliyor, normal bir birey gibi hayatını sürdürmene izin veriyor. bunaltmıyor, konuşmuyor, işini yapıyor yani. fakat bu öyle bir beyin ki, bunu yaparken bile içten içe korkutuyor. "lan sen noluyor ya?" derken.. neyse sustum.
mesela bir kaç switch açık kalmıştı bende bir süredir. kapatamıyordum. en son artık uğraşmayı bırakmıştım. fakat yormuştu da beni.. onlar kapandı geçen. yani 76 kişilik bir konuşma kadrosuna sahip beynimde şuan o kadro 74-72 falan oldu. iyi geldi. sessizlik oldu.
insan yine de merak ediyor işte, nedir bu diye. bu sesler nereden geliyor, sınırı nedir diye. çözümü var mıdır diye, daha iyisi yapılabilir mi, tahammül edilebilir hale gelir mi.. her gün düşünüyorum, her gün araştırıyorum.
işte bunlar hep sıkıntıdan oluyor, insan dediğin sıkılmayacak. zorlanacak. bütün eforunu karnını doyurmaya harcayacak. dimi?beynine harcanacak enerji bırakmayacak. bak afrikada açlar nasıl.. öf. yatağa girdiğinde direk bayılacak bir beyin lazım. ne izleyerek uyusam da saçma sapan düşüncelere girişmesem. diye debelenmeyen.. her sabah başka bir mana sorusuyla uyanmayan. ve rüyalarıyla mnakoymayan bir beyin. lazım. şart. kimyasal yok ama.. o olmaz. doğal yöntemlerle yapalım, gerekirse aldıralım o bozuk dokuları. devam..
yani ona da hak veriyorum, çok sıkılıyor herhalde..
napsın.
Dorian Gray'in Portresi'ni hatırladım bugün.
benden bağımsız takılıyor orası kesin. aslında ben oyum, o da ben. beynin lan sonuçta. ama yok öyle değil. mesela bana diyor ki sen onu gördün diyor. sen onu biliyorsun diyor. sen diyor, kesin eminsin diyor. ama bakıyorum, düşünüyorum bir veri yok elimde sadece düşünce var ve o düşünceler beyne sorsan kesin doğru!. eyleme koyabilir misin sağlamasını yapmadan? asla. maksat bokluk olsun. "sen bil de.. ben karışmam" diyor sanki göt beyin.
ve bu ne bok olduğu belirsiz kıvrımlı pislik her zaman haklı çıkıyor. her zaman biliyor, benim bilmediğimi. aslında her şeyin farkında fakat bana söylemiyor gibi. sanki içeride pis pis sırıtıyor benimle t..ak geçiyor gibi.
ömrüm boyunca yediğim, içtiğim, kustuğum, tanıdığım, zarar gördüğüm, sustuğum, kaçtığım, koştuğum ne bok varsa bütün hepsinin posasını saklıyor içeride. sonra bütün bunların hepsini bir anda kullanıyor, o an yaşadığın ne varsa onu veri olarak alıyor sana bir değerlendirme sonucu çıkarıyor. ve işin komik kısmı bunu bir milisaniyede yapıyor. sonra sen bu piçe güvenmeyeceksin? nasıl olabilir.
güveniyorsun. fakat bazen gerçek manada sinirlendiriyor.
mesela sana uyarılar veriyor. haydaaaa diyorsun. ne alaka mnakoym. bir kaç gün veriyor bunları. bızzt bızzt ötüyor. "sana bir şey anlatmaya çalışıyorum" diyor. sen anlamıyorsun tabi, çünkü net değil. sana sadece buz dağının görünen kısmını gösteriyor. başına alıyorsun belayı. düşün ondan sonra. günlerce düşün. anlamaya çalış. neyi anlamaya çalışıyorsun? kendi beynini. var mı lan böyle bir dünya. kendi beynini anlamaya çalışmak nedir? anlıyorsun da aslında, anlıyorsun. duyuyorsun, farkındasın. fakat farkında olmak istemiyorsun. o dinlemez.
söz geçiremezsin.
bazı anlarda da güvenemezsin. mesela ben her zaman bana yaptırmaya çalıştıklarını yapsaydım, şuan 27 yaşıma gelememiştim. 15 sene falandı belki ömrüm.
ya da bazen bazı oyunlarına dur demeseydim, balıklı rumda 5. senemi kutluyordum.
işte diyorum bazı kafaların içinde benimkinden var. huzursuz kafalar. huzursuz hayatlar. nasıl huzur bulsun, huzurdan yapılmış bir eve girse ev kaçar gider. o derece harika bir ortam yaratabiliyor. hiç yoktan var edebiliyor yani. çok becerikli ve süper güçleri olan bir beyin.
bir de aşırı derecede iyi ve sağlıklı çalışabiliyor kimi zaman. ne olması gerekiyorsa o oluyor. neyse o, odaklanıyor. yaşayabiliyor, normal bir birey gibi hayatını sürdürmene izin veriyor. bunaltmıyor, konuşmuyor, işini yapıyor yani. fakat bu öyle bir beyin ki, bunu yaparken bile içten içe korkutuyor. "lan sen noluyor ya?" derken.. neyse sustum.
mesela bir kaç switch açık kalmıştı bende bir süredir. kapatamıyordum. en son artık uğraşmayı bırakmıştım. fakat yormuştu da beni.. onlar kapandı geçen. yani 76 kişilik bir konuşma kadrosuna sahip beynimde şuan o kadro 74-72 falan oldu. iyi geldi. sessizlik oldu.
insan yine de merak ediyor işte, nedir bu diye. bu sesler nereden geliyor, sınırı nedir diye. çözümü var mıdır diye, daha iyisi yapılabilir mi, tahammül edilebilir hale gelir mi.. her gün düşünüyorum, her gün araştırıyorum.
işte bunlar hep sıkıntıdan oluyor, insan dediğin sıkılmayacak. zorlanacak. bütün eforunu karnını doyurmaya harcayacak. dimi?beynine harcanacak enerji bırakmayacak. bak afrikada açlar nasıl.. öf. yatağa girdiğinde direk bayılacak bir beyin lazım. ne izleyerek uyusam da saçma sapan düşüncelere girişmesem. diye debelenmeyen.. her sabah başka bir mana sorusuyla uyanmayan. ve rüyalarıyla mnakoymayan bir beyin. lazım. şart. kimyasal yok ama.. o olmaz. doğal yöntemlerle yapalım, gerekirse aldıralım o bozuk dokuları. devam..
yani ona da hak veriyorum, çok sıkılıyor herhalde..
napsın.
Dorian Gray'in Portresi'ni hatırladım bugün.
Yorumlar
Yorum Gönder