Ana içeriğe atla

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

Ben kaçayım.

Ben istemez miydim lan.. Dinleyebilmeyi, katılabilmeyi, her tipten insanla konuşurken bir şeyler öğreniyorum ben diye içimden geçirmeyi, hikayelere tahammül edebilmeyi, yeni insanlara şans verebilmeyi. Ben de isterdim ya rahatsız olmamayı. Boğuluyor gibi hissetmemeyi. Geçen bir saat sonrasında kalan saatleri saymamayı ben de isterdim. 

Büyümüş olmak sanıyorum o. Her ortama ayak uydurmak. Sıkılmamak, tahammül etmek ve hatta zevk alabilmek; yetişkin, gereksiz, small chatlerinden. Herkesin benzer anılarını anlatarak saatlerce sürdürdüğü loopa alınmış zamanlardan keyif alabilmek sanıyorum büyümüş olmak. Yetişkin olmak. 

Ben bildiğin çişi gelmiş çocuk gibiyim. Oturduğum yerde sallanıyorum, hadi gidelim hadi hadi diyorum sürekli. Evime dönüp oyuncaklarımla oynayasım geliyor. Ya da sandalyeleri birleştirip uyuyasım. 

Keyif almayı bırakmıştım önceleri. Bir zaman sonrasında kaybetmiştim, yeni insan tanıma ve observ etmekten aldığım zevki. Bir yerlerde bir devreyi yakan bir ortam olmuş olmalı. Daha sonra işler pisleşmeye başladı. Denemeye devam ettim. Bu sefer olur lan dedim, ortamlara girdim, muhabbetlere katıldım, gülmeye yönelttim biraz insanları ki ortam biraz katlanılabilir olsun, geyik olsun, goygoy olsun. Çünkü ciddi halleri bence hiç ciddi değil fakat gülemiyorsun. Ayıp oluyor. Buna çaba gösterdim bir süre. Sonra o saatler azaldı hep. Çaba bitti sonra. Sustum, dinledim, dinleyebiliyordum. Dinler gibi yapıyordum. Dinlemediğimi belli ediyordum. O tahammül saatleri yavaş yavaş azaldı. Şuan fark ediyorum dakikalarla sınırlı. Tahammül edememe boyutlarımın tarifsizliğiyle buraya koştum, yazmaya. 

Hastalık derecesinde sıkılıyorum. Hastalık derecesinde kuramıyorum bağları. İletişime geçemiyorum. İletişime geçilmek istemiyorum. Korkuyorum yahu. Onlar konuşurken mesela, yok olsalar şuan dünyada ne gibi bir kayıp olur gibi düşüncelere dalıyorum. Dinlemeden durabilirken şimdi susun artık demek isteğiyle yanıp tutuşuyorum. Soru soruyorum, cevap alamıyorum. Soru soruyorum, bin adet cümle duyuyorum fakat içerisinde cevap yok. Susarsam da yine aynı cevapları alıyorum. Anlatmak istiyorum fakat yüzde doksan vaz geçiyorum. Çünkü bir şey anlatırsan üstüne konuşulmuyor. Asla. Benzer binsekizyüzseksendokuz adet hikaye dinliyorsun. Bir konu açıyorsun sonra sesin bilinmezliğin içinde kayboluyor. Nefesinin ciğerlerinden çıkıp gidişini izliyorsun. Boşuna yaktık enerjiyi diyerek.. 

Çok basit ve sade ortamlarda bile rahatsızım. 

Hastalık derecesinde kaçasım geliyor. Tansiyonum oynuyor, fiziksel tepkiler çoğalıyor. Bir gün tahammülsüzlükten bir anda bin parçaya bölünüp yok olacağım. Yok olup, yokluğumla mutlu ve huzurlu olacağım gibi hissediyorum. Yok olmak istiyorum ortamlardan ve bazen de tamamen. 

Zor oluyor. İmkansıza yakınım.. Kabul etmek istemiyorum fakat sanırım mecburum. Ben tahammülü de kaybettim. Üzgünüm. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

insanlık için küçük benim için büyük bir farkediş, farketmemek.

        sevginin ne sikim olduğunu hiç bilmeden yetiştirilen ruhları hastalanmış insanlarımıza...  küfürle giriş yaptım. çünkü öle..  büyüme çağında sevgi dilenen ve dilendiği için utanan ve sonunda da bu konuyu bir daha düşünmemek ve kötü hissetmemek (hissettirilmemek) adına çok derinlere gömerek yetişkinliğe ulaşan kişiler sevginin öncelikle sağlam bir temelinin atılması ve tuğlaları üst üste koyarak inşa edilmesi gereken bir şey olduğundan bir haberler.  sevgiyi ailelerinden "bana baktı, büyüttü, aç bırakmadı, terk etmedi vb." gibi bir takım kan bağından dolayı oluşan zorunluluklar ve asgari düzeydeki ilgi alakadan ibaret olarak gördüler. seni doğuran kişi ya da bakan büyüten kişi her kimse onunla bile duygusal, iletişime dayalı bir sevgi inşa edilmesi gerekiyor aslında. bu konsepte çok uzak bir millet olduğumuz aşikar.  biraz daha girelim çünkü bu konu canımı çok sıkıyor.  anne kutsaldır dediler. hayır hiçkimse kutsal değildir. yalnızca o...

sacmaliyorum sanki..

bir sorun var. ve ben bunu yoksayiyorum. yapmam gerekeni biliyorum cok net ama yapmaktan korkuyorum. ve isin garip tarafi bu bana ilk defa oluyor. ne yapmam gerektigini cok iyi bilip de yapmamak.. tam tersine tam dikine gitmek. zorlamak sanki kendimi mi zorluyorum acaba? dayanma gucumu sinirlarimi. cok mu yanlis yapiyorum diye dusunuyorum surekli. bu kadar fazla dusunuyorsam bir sorun var demektir. ama ben sorunu cozemiyorum. cozemedigim icin belki kaliyorum. cozulmez bir durum var hosuma gitmiyor aslinda. ama sanki gidiyormus gibi ayni yerin etrafinda donup donup duruyorum. bazen bir seyi degil de her seyi kokunden degistirebilecegimi dusunuyorum. sonra bakiyorum bir adim bile atamiyorum. cunku kendi kendime yapabilecegim bir sey degil bu. ben yapabilirim saniyorum. ama tek yapabilecegim susmak, gitmek, bitirmek. ben bunlari becerebiliyorum en iyi yaptigim sey su hayatta bir seye son vermek ve arkama bile bakmadan gitmek. hic olmamis hic yasanmamis gibi davranmak. mukemmelim. ama so...
ignorance is bliss. ignorance is strenght. demişler. ne kadar doğru söylemişler. ama biraz eksik kalmış bence. if you can ignore.. demeyi unutmuşlar. kimisi yapamazmış. bunu düşünememişler. ignore benim için sanırım sadece facebook'da yapılabilecek bir şey. gerçek hayat diye bir şey var. ve zor aslında. yani götünü de yırtsan ignore diye bir sekme açılmıyor beyninde. notification'lar var mesela. dolu böyle.. taşıyor artık. her gün 10 tanesi çıkıyor. seni bilgilendirmek amaçlı. ignore falan edemiyorsun. orda duruyorlar. birikiyorlar. rahatsızlık veriyorlar. olmaması gereken şeyler ama oluyorlar. sen de bunları yiyorsun bir güzel. yutuyorsun. he sindiremiyorsun. sonra da ben tokum diye gezebiliyorsun. çok ilginç. insan çok enteresan bir varlık. editlemeye çalışıyor beyin. hani yokmuş gibi davranayım, bazı özellikleri sileyim ama bazıları kalsın. ignore etme çabasında yoruluyor. error verdi benim ki bir kaç defa. kendimi yeniden başlattım mesela bu geçen zamanda.. geçen sy...