Paraşüt açıldı.
Hep açılmaz sandığım paraşüt. Rüyalardan düşerek, çakılarak, parçalara ayrılarak uyanırdım. Hep çıktığım yolun inişinden korkup boşluğa atlayarak inişi acılı gerçekleştirdiklerimi hatırladım. Öyle bildim. Acil inişler. Sert düşüşler.
Süzülüyorum adeta. Kanat gibi paraşütüm var. Manzara aşağıda, öyle güzel ve temiz gittiğim yer. Kendime gidiyorum. Her yalnızın yaptığı gibi ben de kendime gidiyorum.
Renkleri görüyorum, tenimi hissediyorum, beynimdeki çarpışmaların sesinden duyamadığım sesleri duyuyorum. Sadeleşiyorum.
Düşüyorum. Rüzgarı güzel...
Hep sorular sordum hayatım boyunca. Cevabının olmayacağını hiç düşünmeden inatçı bir çocuk gibi tepinerek sordum. Bazen ağlayarak, bazen hırsla, bazen ezilerek sorduğum sorular. Sorulardan dağ yapıp üzerine çıktım.
Ben baktığımda kimse bakmıyordu.
Ben gittiğim zaman yok oluyordu sorular.
Benden çıkıp, seslenip, gürültünün içinde hiç yer etmeden, duyulmadan uzaya giden cümleler, cümleciklerim.
Ben sustuğum zaman konuşuyordu herkes, aynı ben konuşurken konuştukları gibi.
Birileri hiç sormadığım sorulara, hep çok uzun ve geç ve de yanlış cevaplar veriyordu.
Soruların cevabı yoktu. Soruların cevabı yoktu. Soruların cevabı yok mu? Soruların cevabı yok. Sadece yok.
O zaman sessizliğin neresi kayıp? O zaman konuşmanın neresinde başlıyor paylaşım?
Bazen susulur. Ve susmak iyidir.
Paraşüt açıldı. Düşüyorum, susuyorum. Koskoca dağ yanıyor. Helikopterlerleri istemiyorum.
EYorumlamam bu kadar.
Yorumlar
Yorum Gönder