Kelimelere ne kadar boş baktığımı anladım bugün. Bütün bir gün boyunca da bunu düşündüm. Kelimeler olmadan yalan söylenebilir miydi? İletişim ne kadar gerçek olabilir? Kandırılmak istemediğin sürece kelimelere değer verir misin? Görüyor ve hissediyorken kelimelere ne gerek var?
Kelimeler ne kadar da anlamsız.Yalnızca yüz ifadelerinden ve tonlamalardan her şeyi anlayabilecek olduğumuz halde uydurmuşuz kelimeleri. Kelimeleri uydurmuşuz ve inanıyoruz her duyduğumuzda. Ağızdan çıkana... Aslında kandırmak için varlar gibi geliyor bana çoğu zaman. Bilineni değiştirmek için üzerimizde oynanıyor kelimelerle. Gözünün içine baktığın zaman anlayabildiğini kelimeyle sabitlemeye çalıştığında olmuyor çoğu zaman. Çelişiyor kelimeler ve hissiyat. Olmuyor mu?
O zaman neden bu çaba. Anlamak ve anlatmak için kelimelere bu kadar yüklenmek neden? Aslında biliyoruz. Kabul edelim her şeyi biliyoruz. Kandırılmaya olan ihtiyacımız ve kandırılmadan var olamayacağımız bir toplum yüzünden kelimelere bağımlı hale gelmişiz.
Doğruları anlattığın zaman anlamayan yok. Fakat anlasa bile müthiş bir şekilde doğru olan yargısını alıp ilk yalana teslim ediyor. Duyduklarına kanmak onu hayatta tutuyor ve mutlu kılıyor. Aslında bu büyük bir rahatsızlık. Ardı arkası kesilmeyen cümlelerle beynin kimyasını değiştirmek. Büyük bir yanlışlık.
Aslında bizler sessiz iletişimde sınırsız yeteneklere sahibiz ve bütün bunları sosyal toplumda yaşayabilmek adına bırakmışız gibi. Kolay olan ve fakat sahte olan iletişim yolunu seçmişiz, konuşmaya ve kelimeye bağlanmış ve köreltmişiz kendimizi. Mental duvarlarımız o kadar çok ki bir tanesi bile tesadüfen kalkar gibi olduğunda doğaüstü güçlere sahipmiş gibi hissediyoruz. Aslında doğamızda sahip olduklarımıza ket vurmuşuz. Öğrenmeyi seçtiklerimiz bizi hep sınırlandırmış.
Sanırım şuan gerçekleri fark etmek ve fark etmeye devam etmek istemek bir hastalık olarak nitelendirilebilir. Çünkü doğamızda olan ne varsa yadırgandı, dışlandı ve doğallık dışı olarak addedildi. İnsan ilişkilerindeki yalanlar doğal hale geldi. Yöneticilerin bizleri kandırması doğal hale geldi. Kandırılmayı bilmemek bile doğal hale geldi. Yoksa bunca insan, milyarlar aptal olamaz ya?
Seçiyoruz bunu.
Bir çok anlamsızca davranışı olan insanı, çarpık ilişkilerde hayatını geçirenleri, göz göre göre yaşanan yalan hayatları, sahteciliği, yönetilme şeklimizi kabul edişimizi, gözleri başka kelimeleri başka olanları yadırgamamamızı buna bağladım ben.
Seçiyoruz, istiyoruz. Ve çok basit bin tane veri yalan söylediğine delalet olsa bile kelimelerle bunu çözebilirsin. Dersin ki, öyle değil. Ve anlatırsın. Bildiğin kelimeler içerisinde mutlaka doğruyu söylediğini anlatabileceklerin vardır. Ve inanırlar.
Fakat inanmayanlar olacaktır. Bu kafaya ulaşmak belki zaman alır, belki zorlaman gerekir, belki kandırılmamayı seçmek zor olacaktır fakat yapabilirsin. İstersen mental duvarlarını kaldırabilir, beynini özgür bırakabilirsin. Duyguları duyabilirsin kelimeler yerine. Gerçekten duyabilirsin aslında. Görebilirsin.
O kadar zor değil. Engel olamadım ben hiçbir zaman, istesem bile olmadı. Ben de duvarlar koymak istedim. Kandırımak da istedim. İnanmak da istedim. Dümdüz olmak ve içlerine karışmak da istedim. Sanırım bir süreliğine başarmış da olabilirim. Fakat gerçeklik o kadar baskınmış ki ben dayanamadım ve bırakmak zorunda kaldım.
Gerçeklik çırılçıplak önünde dururken, onun önüne konulmuş kelimeler, boyalar, kıyafetler şeffaflaşıyor. Çünkü çok güçlü. Sanki her yerden beynimin içerisine akıyor gibi hissediyorum. Gerçekler her yerden geliyor ve ulaşıyor gibi. Ne kadar çok izin verirsem gerçeklere o kadar gerçekleşiyorum kendim de. Ben ve içimde ki bir sürü şey ayrışıyoruz. Bir sürü çöp his, bir dolu çöp kaygı, korku, çaresizlik ayrışıyor. Sahte olanlar yok oluyor, var olamadan gidiyor. Bir süre korkutucu bir yalnızlık hissettiysem bile dinginliğe kavuşuyorum her bir yalanı daha keşfettiğimde.
İnsanların bazen uçuk derecede yalanlara bile nasıl inandıklarını anlayabildim bugün. Kelimelerle, kulaklarıyla duydukları yeterli geliyor. Diğer duyu organları devre dışı. Peki neden? Çünkü öyle istedikleri için.
Çok karmaşık varlıklar olduğumuz halde bu kadar basite indirgememiz kendimizi, kolaya kaçmamız, neden? Her şey hesapsızca mutlu olabilmek için mi? Her şey kolay geçecek bir gün için mi? Bunu bilmek için yeterli ömre ve güce ve zekaya sahip değilim sanırım.
Kelimeler ne kadar da anlamsız.Yalnızca yüz ifadelerinden ve tonlamalardan her şeyi anlayabilecek olduğumuz halde uydurmuşuz kelimeleri. Kelimeleri uydurmuşuz ve inanıyoruz her duyduğumuzda. Ağızdan çıkana... Aslında kandırmak için varlar gibi geliyor bana çoğu zaman. Bilineni değiştirmek için üzerimizde oynanıyor kelimelerle. Gözünün içine baktığın zaman anlayabildiğini kelimeyle sabitlemeye çalıştığında olmuyor çoğu zaman. Çelişiyor kelimeler ve hissiyat. Olmuyor mu?
O zaman neden bu çaba. Anlamak ve anlatmak için kelimelere bu kadar yüklenmek neden? Aslında biliyoruz. Kabul edelim her şeyi biliyoruz. Kandırılmaya olan ihtiyacımız ve kandırılmadan var olamayacağımız bir toplum yüzünden kelimelere bağımlı hale gelmişiz.
Doğruları anlattığın zaman anlamayan yok. Fakat anlasa bile müthiş bir şekilde doğru olan yargısını alıp ilk yalana teslim ediyor. Duyduklarına kanmak onu hayatta tutuyor ve mutlu kılıyor. Aslında bu büyük bir rahatsızlık. Ardı arkası kesilmeyen cümlelerle beynin kimyasını değiştirmek. Büyük bir yanlışlık.
Aslında bizler sessiz iletişimde sınırsız yeteneklere sahibiz ve bütün bunları sosyal toplumda yaşayabilmek adına bırakmışız gibi. Kolay olan ve fakat sahte olan iletişim yolunu seçmişiz, konuşmaya ve kelimeye bağlanmış ve köreltmişiz kendimizi. Mental duvarlarımız o kadar çok ki bir tanesi bile tesadüfen kalkar gibi olduğunda doğaüstü güçlere sahipmiş gibi hissediyoruz. Aslında doğamızda sahip olduklarımıza ket vurmuşuz. Öğrenmeyi seçtiklerimiz bizi hep sınırlandırmış.
Sanırım şuan gerçekleri fark etmek ve fark etmeye devam etmek istemek bir hastalık olarak nitelendirilebilir. Çünkü doğamızda olan ne varsa yadırgandı, dışlandı ve doğallık dışı olarak addedildi. İnsan ilişkilerindeki yalanlar doğal hale geldi. Yöneticilerin bizleri kandırması doğal hale geldi. Kandırılmayı bilmemek bile doğal hale geldi. Yoksa bunca insan, milyarlar aptal olamaz ya?
Seçiyoruz bunu.
Bir çok anlamsızca davranışı olan insanı, çarpık ilişkilerde hayatını geçirenleri, göz göre göre yaşanan yalan hayatları, sahteciliği, yönetilme şeklimizi kabul edişimizi, gözleri başka kelimeleri başka olanları yadırgamamamızı buna bağladım ben.
Seçiyoruz, istiyoruz. Ve çok basit bin tane veri yalan söylediğine delalet olsa bile kelimelerle bunu çözebilirsin. Dersin ki, öyle değil. Ve anlatırsın. Bildiğin kelimeler içerisinde mutlaka doğruyu söylediğini anlatabileceklerin vardır. Ve inanırlar.
Fakat inanmayanlar olacaktır. Bu kafaya ulaşmak belki zaman alır, belki zorlaman gerekir, belki kandırılmamayı seçmek zor olacaktır fakat yapabilirsin. İstersen mental duvarlarını kaldırabilir, beynini özgür bırakabilirsin. Duyguları duyabilirsin kelimeler yerine. Gerçekten duyabilirsin aslında. Görebilirsin.
O kadar zor değil. Engel olamadım ben hiçbir zaman, istesem bile olmadı. Ben de duvarlar koymak istedim. Kandırımak da istedim. İnanmak da istedim. Dümdüz olmak ve içlerine karışmak da istedim. Sanırım bir süreliğine başarmış da olabilirim. Fakat gerçeklik o kadar baskınmış ki ben dayanamadım ve bırakmak zorunda kaldım.
Gerçeklik çırılçıplak önünde dururken, onun önüne konulmuş kelimeler, boyalar, kıyafetler şeffaflaşıyor. Çünkü çok güçlü. Sanki her yerden beynimin içerisine akıyor gibi hissediyorum. Gerçekler her yerden geliyor ve ulaşıyor gibi. Ne kadar çok izin verirsem gerçeklere o kadar gerçekleşiyorum kendim de. Ben ve içimde ki bir sürü şey ayrışıyoruz. Bir sürü çöp his, bir dolu çöp kaygı, korku, çaresizlik ayrışıyor. Sahte olanlar yok oluyor, var olamadan gidiyor. Bir süre korkutucu bir yalnızlık hissettiysem bile dinginliğe kavuşuyorum her bir yalanı daha keşfettiğimde.
İnsanların bazen uçuk derecede yalanlara bile nasıl inandıklarını anlayabildim bugün. Kelimelerle, kulaklarıyla duydukları yeterli geliyor. Diğer duyu organları devre dışı. Peki neden? Çünkü öyle istedikleri için.
Çok karmaşık varlıklar olduğumuz halde bu kadar basite indirgememiz kendimizi, kolaya kaçmamız, neden? Her şey hesapsızca mutlu olabilmek için mi? Her şey kolay geçecek bir gün için mi? Bunu bilmek için yeterli ömre ve güce ve zekaya sahip değilim sanırım.
En büyük hatamsın. İyi anlamda. Bazendi ama artık her gün soruyorum. Neyse.
YanıtlaSil