Ana içeriğe atla

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

Bırakın gelsin gerçekler.

Kelimelere ne kadar boş baktığımı anladım bugün. Bütün bir gün boyunca da bunu düşündüm. Kelimeler olmadan yalan söylenebilir miydi? İletişim ne kadar gerçek olabilir? Kandırılmak istemediğin sürece kelimelere değer verir misin? Görüyor ve hissediyorken kelimelere ne gerek var?

Kelimeler ne kadar da anlamsız.Yalnızca yüz ifadelerinden ve tonlamalardan her şeyi anlayabilecek olduğumuz halde uydurmuşuz kelimeleri. Kelimeleri uydurmuşuz ve inanıyoruz her duyduğumuzda. Ağızdan çıkana... Aslında kandırmak için varlar gibi geliyor bana çoğu zaman. Bilineni değiştirmek için üzerimizde oynanıyor kelimelerle. Gözünün içine baktığın zaman anlayabildiğini kelimeyle sabitlemeye çalıştığında olmuyor çoğu zaman. Çelişiyor kelimeler ve hissiyat. Olmuyor mu?

O zaman neden bu çaba. Anlamak ve anlatmak için kelimelere bu kadar yüklenmek neden? Aslında biliyoruz. Kabul edelim her şeyi biliyoruz. Kandırılmaya olan ihtiyacımız ve kandırılmadan var olamayacağımız bir toplum yüzünden kelimelere bağımlı hale gelmişiz.

Doğruları anlattığın zaman anlamayan yok. Fakat anlasa bile müthiş bir şekilde doğru olan yargısını alıp ilk yalana teslim ediyor. Duyduklarına kanmak onu hayatta tutuyor ve mutlu kılıyor. Aslında bu büyük bir rahatsızlık. Ardı arkası kesilmeyen cümlelerle beynin kimyasını değiştirmek. Büyük bir yanlışlık.

Aslında bizler sessiz iletişimde sınırsız yeteneklere sahibiz ve bütün bunları sosyal toplumda yaşayabilmek adına bırakmışız gibi. Kolay olan ve fakat sahte olan iletişim yolunu seçmişiz, konuşmaya ve kelimeye bağlanmış ve köreltmişiz kendimizi. Mental duvarlarımız o kadar çok ki bir tanesi bile tesadüfen kalkar gibi olduğunda doğaüstü güçlere sahipmiş gibi hissediyoruz. Aslında doğamızda sahip olduklarımıza ket vurmuşuz. Öğrenmeyi seçtiklerimiz bizi hep sınırlandırmış.

Sanırım şuan gerçekleri fark etmek ve fark etmeye devam etmek istemek bir hastalık olarak nitelendirilebilir. Çünkü doğamızda olan ne varsa yadırgandı, dışlandı ve doğallık dışı olarak addedildi. İnsan ilişkilerindeki yalanlar doğal hale geldi. Yöneticilerin bizleri kandırması doğal hale geldi. Kandırılmayı bilmemek bile doğal hale geldi. Yoksa bunca insan, milyarlar aptal olamaz ya?

Seçiyoruz bunu.

Bir çok anlamsızca davranışı olan insanı, çarpık ilişkilerde hayatını geçirenleri, göz göre göre yaşanan yalan hayatları, sahteciliği, yönetilme şeklimizi kabul edişimizi, gözleri başka kelimeleri başka olanları yadırgamamamızı buna bağladım ben.

Seçiyoruz, istiyoruz. Ve çok basit bin tane veri yalan söylediğine delalet olsa bile kelimelerle bunu çözebilirsin. Dersin ki, öyle değil. Ve anlatırsın. Bildiğin kelimeler içerisinde mutlaka doğruyu söylediğini anlatabileceklerin vardır. Ve inanırlar.

Fakat inanmayanlar olacaktır. Bu kafaya ulaşmak belki zaman alır, belki zorlaman gerekir, belki kandırılmamayı seçmek zor olacaktır fakat yapabilirsin. İstersen mental duvarlarını kaldırabilir, beynini özgür bırakabilirsin. Duyguları duyabilirsin kelimeler yerine. Gerçekten duyabilirsin aslında. Görebilirsin.

O kadar zor değil. Engel olamadım ben hiçbir zaman, istesem bile olmadı. Ben de duvarlar koymak istedim. Kandırımak da istedim. İnanmak da istedim. Dümdüz olmak ve içlerine karışmak da istedim. Sanırım bir süreliğine başarmış da olabilirim. Fakat gerçeklik o kadar baskınmış ki ben dayanamadım ve bırakmak zorunda kaldım.

Gerçeklik çırılçıplak önünde dururken, onun önüne konulmuş kelimeler, boyalar, kıyafetler şeffaflaşıyor. Çünkü çok güçlü. Sanki her yerden beynimin içerisine akıyor gibi hissediyorum. Gerçekler her yerden geliyor ve ulaşıyor gibi. Ne kadar çok izin verirsem gerçeklere o kadar gerçekleşiyorum kendim de. Ben ve içimde ki bir sürü şey ayrışıyoruz. Bir sürü çöp his, bir dolu çöp kaygı, korku, çaresizlik ayrışıyor. Sahte olanlar yok oluyor, var olamadan gidiyor. Bir süre korkutucu bir yalnızlık hissettiysem bile dinginliğe kavuşuyorum her bir yalanı daha keşfettiğimde.

İnsanların bazen uçuk derecede yalanlara bile nasıl inandıklarını anlayabildim bugün. Kelimelerle, kulaklarıyla duydukları yeterli geliyor. Diğer duyu organları devre dışı. Peki neden? Çünkü öyle istedikleri için.

Çok karmaşık varlıklar olduğumuz halde bu kadar basite indirgememiz kendimizi, kolaya kaçmamız, neden? Her şey hesapsızca mutlu olabilmek için mi? Her şey kolay geçecek bir gün için mi? Bunu bilmek için yeterli ömre ve güce ve zekaya sahip değilim sanırım.

Yorumlar

  1. En büyük hatamsın. İyi anlamda. Bazendi ama artık her gün soruyorum. Neyse.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

gaslightingin türkçesi adam sikmektir.

manipülatif insanlar hakkında konuşacağım. tamamen klinik vakalara olan ilgimden yazılmış bir yazıdır. hiç yaşamadım zira manipülasyonu 50 km öteden anlayıp kaçıyorum.  şimdi çok önemli bir bilgi vericem bunu yazın bir yere; manipüle edilmeye çalıştığımı nasıl anlıyorum, şöyle: normalde doğru olduğunu bildiğin ve her zaman yaptığım herhangi bir şey var (33 sene içerisinde herhangi bir zamandayız), görüştüğüm ve görüşmemde sorun olmayan herhangi biri var, gittiğim ve gitmekte sorun görmediğim herhangi bir yer var, bir müzik var dinlediğim, bir giysi var giydiğim, bir inanç var inandığım herhangi bir şey olabilir ve: birisi bana gelip diyor ki  "yapma bunu, çünkü ben istemiyorum"  "çünkü ben üzülüyorum" "çünkü bana göre yanlış ve bu sebepten yapmamalısın" "sadece beni üzdüğü için bu yanlıştır" vb. welcome to the manipülasyonun anası world.  akıl sağlığınızın yerinde olduğuna güveniyorsanız. ne yapıyorduysanız o insandan önce lütfen yapmaya devam ed

insanlık için küçük benim için büyük bir farkediş, farketmemek.

        sevginin ne sikim olduğunu hiç bilmeden yetiştirilen ruhları hastalanmış insanlarımıza...  küfürle giriş yaptım. çünkü öle..  büyüme çağında sevgi dilenen ve dilendiği için utanan ve sonunda da bu konuyu bir daha düşünmemek ve kötü hissetmemek (hissettirilmemek) adına çok derinlere gömerek yetişkinliğe ulaşan kişiler sevginin öncelikle sağlam bir temelinin atılması ve tuğlaları üst üste koyarak inşa edilmesi gereken bir şey olduğundan bir haberler.  sevgiyi ailelerinden "bana baktı, büyüttü, aç bırakmadı, terk etmedi vb." gibi bir takım kan bağından dolayı oluşan zorunluluklar ve asgari düzeydeki ilgi alakadan ibaret olarak gördüler. seni doğuran kişi ya da bakan büyüten kişi her kimse onunla bile duygusal, iletişime dayalı bir sevgi inşa edilmesi gerekiyor aslında. bu konsepte çok uzak bir millet olduğumuz aşikar.  biraz daha girelim çünkü bu konu canımı çok sıkıyor.  anne kutsaldır dediler. hayır hiçkimse kutsal değildir. yalnızca o insan kişisi iyi bir anne ya da k

the only horrible thing in the world is gerçekten ennui.

boredom is a sign of satisfied ignorance, blunted apprehension, crass sympathies, dull understanding, feeble powers of attention, and irreclaimable weakness of character. james bridie boredom is certainly not an evil to be taken lightly: it will ultimately etch lines of true despair onto a face. It makes beings with as little love for each other as humans nonetheless seek each other with such intensity, and in this way becomes the source of sociability.” schopenhauer the only horrible thing in the world is ennui, Dorian. That is the one sin for which there is no forgiveness. oscar wilde - the picture of dorian gray. hepinize katılıyorum, tüm kötülüklerin anası alkol değil can sıkıntısıdır. ben.