Yorgunluğu kahve ve yazıyla dövmek.
Ağzını burnunu kanatıp üstüne bira içmek.
O kadar acıtmak ki uykuya karışan beyin sikilmişliğinin rüyalardan kaçması.
Nefret ve tiksinti kusuyorum suratlarına bakışlarımla gün içinde.
Geceleri besliyorum kendimi o çöple yoğrulmuş insanlarla.
Sonra bok gibi acı acı müzikler dinleyip yazıyorum.
Daha ne kadar zavallı olabiliriz?
Güneşin doğuşuna kadar vakit var, az var, az kaldı. Anca oldum.
Anasının amındaki otelin siktiğimin bilmem kaçıncı çeşit berjerinden bildiriyorum.
İnsanlık yok olmalı.
Kim bulduysa ateşi pişmandır. Beynimizi pişmiş yiyeceklerle beslemeyi öğrendiğimiz için buralara gelmişiz.
Bu muydu lan yapacağımız? Çöp çocuklar doğurup, sokağa salıp, onun bunun duygularına tecavüz etsinler diye sırtlarını sıvazlamak mıydı?
Her gün doğuşunda binlerce hiçbir şey olacak insan yapıyoruz.
Sonra da diyoruz ki "ama çocuk çok güzel bir şey"
Hangi çocuk? Ne olmuş ki çocuk? Çocuğa sorsana bir. Harbiden güzel miymiş?
İyiki yapmışsınız beni anne baba diyen çocuk kaç tane var?
Günde 8 selfiesini, yediği yemeği, kahvesini ve ne kadar çok kıyafeti olduğunu sergilemek en büyük keyfi olan saçmalıkların narsisistik bozukluk sayılabilecek varoluş mutluluklarını saymıyoruz.
Onlar piremses oldukları için sayılmıyor. Onlar hashtag-aşk hashtag-8875.gelinfotoğrafı hashtag-askhımla253.kahvaltımız hashtag-kıskananlarölsün hashtag-benibeğenvebenimgibiolmakiste insanları.
Bedenin o senin. Sen beden değilsin.
Elinin ağzının gözünün güzelliğinin takdir edilmesiyle sen tatmin oluyorsan sen bir hiçsin.
Ayağına, koluna, memelerine giydirdiğin kumaşlarla bir şey olduğunu düşünüyorsan söyleyeyim, hiçbir şeysin.
Hiçbir şey olmadığını kabul ediyorsan benim için sen her şeysin.
Sen de her hiçbir şey olamamış varlık gibi hiçbir şeysin. Kum tanesi kadarsın.
Her şeyi çözmüş, karar vermiş, onaylamış fakat öncesine baktığında beyin süzgecinden bile geçirmemiş halleriniz. Ah.
"Ben varyaa asla" ile başlayan hiçbir dayanak gösterilmeden sunduğunuz "bence" kelimesi barındırmayan en yüce doğrularınızı anlatan cümleleriniz. Noktayı koymanızı beklerken bile yoruluyorum artık.
Ney? Düşünen hayvan.
Neyi düşünüyor ya. Ben hiç düşünen görmüyorum. Konuşan görüyorum, kesinlikle bilen görüyorum, iddia eden görüyorum, içi bildikleriyle çok rahat olan insanlar görüyorum fakat düşünen pek yok.
Bir ton cümle var mesela herkesin söylediği. Aynı cümleler. Bir gün oturup bunları yazmak istiyorum.
Suratlarına kahkaha atasım geliyor artık aynı kelimeleri arka arkaya söylediklerinde.
- Süzgeciniz var mı bayım?
- Hanımefendi, süzgeç var mı beyninizde?
Bu cümlenin cevabına göre saniyeler sonraki etkileşimimizi şekillendireceğim. Yoksa karbon kağıdıyla üst üste, her defasında daha da bozularak kopyalanmış sayfalar gibisiniz. Her gün daha kötüsü. Her gün daha azı taşınıyor kağıda. Bir zaman sonra söylediklerinizin gerçek bir manası bile kalmayacak fakat siz söyleyemeye devam edeceksiniz.
Size ne verildiyse kabul ederek devam ettiğiniz müthiş hayatlarınızda mutluluklar fakat ben bu siktiğimin berjerinin popoma verdiği his ile daha mutluyum.
Bir müzik açıp değiştiriyorum odadaki rüzgarın seyrini. Klima esintisi desem daha doğru olur.
Romantik olmaya gerek yok ne de olsa o da götümüzden uydurduğumuz bir gereksinim.
Ne çok var değil mi? Bunca boktanlık içinde hala insanlar romantizm eksikliğinden bahsedebiliyor.
Neler eksik bir dönüp baksa utanacağı isteklere sahip.
Sahip olduğu isteklerin hepsi sahip olmak adına. Sahip olmak istenenler ise gerekliliğinin sebebini bile açıklayamayacakları mallar üzerine.
Düşünmelerini sağlayabilecek sorular var. Sakince üzerlerine bırakılan sorular. Fakat ben cevaplarından bıktım. Ve artık susuyorum. Susmaktan ötedeyim, susturuyorum. Öteye gidin sizler de.
Sakince düşünmeye ihtiyacımız var. Her elimize tutuşturulanı benimsemeden, her olması gerektiğine inandıklarımızı bir tartmak lazım. Tabuları düşünebiliriz mesela. Gerçekten düşünebiliriz. Bir süzgeç yaratabilirsiniz kendinize. Kendinize ait bir düşünme kanalı mesela. Mesela. O kadar.
Ağzını burnunu kanatıp üstüne bira içmek.
O kadar acıtmak ki uykuya karışan beyin sikilmişliğinin rüyalardan kaçması.
Nefret ve tiksinti kusuyorum suratlarına bakışlarımla gün içinde.
Geceleri besliyorum kendimi o çöple yoğrulmuş insanlarla.
Sonra bok gibi acı acı müzikler dinleyip yazıyorum.
Daha ne kadar zavallı olabiliriz?
Güneşin doğuşuna kadar vakit var, az var, az kaldı. Anca oldum.
Anasının amındaki otelin siktiğimin bilmem kaçıncı çeşit berjerinden bildiriyorum.
İnsanlık yok olmalı.
Kim bulduysa ateşi pişmandır. Beynimizi pişmiş yiyeceklerle beslemeyi öğrendiğimiz için buralara gelmişiz.
Bu muydu lan yapacağımız? Çöp çocuklar doğurup, sokağa salıp, onun bunun duygularına tecavüz etsinler diye sırtlarını sıvazlamak mıydı?
Her gün doğuşunda binlerce hiçbir şey olacak insan yapıyoruz.
Sonra da diyoruz ki "ama çocuk çok güzel bir şey"
Hangi çocuk? Ne olmuş ki çocuk? Çocuğa sorsana bir. Harbiden güzel miymiş?
İyiki yapmışsınız beni anne baba diyen çocuk kaç tane var?
Günde 8 selfiesini, yediği yemeği, kahvesini ve ne kadar çok kıyafeti olduğunu sergilemek en büyük keyfi olan saçmalıkların narsisistik bozukluk sayılabilecek varoluş mutluluklarını saymıyoruz.
Onlar piremses oldukları için sayılmıyor. Onlar hashtag-aşk hashtag-8875.gelinfotoğrafı hashtag-askhımla253.kahvaltımız hashtag-kıskananlarölsün hashtag-benibeğenvebenimgibiolmakiste insanları.
Bedenin o senin. Sen beden değilsin.
Elinin ağzının gözünün güzelliğinin takdir edilmesiyle sen tatmin oluyorsan sen bir hiçsin.
Ayağına, koluna, memelerine giydirdiğin kumaşlarla bir şey olduğunu düşünüyorsan söyleyeyim, hiçbir şeysin.
Hiçbir şey olmadığını kabul ediyorsan benim için sen her şeysin.
Sen de her hiçbir şey olamamış varlık gibi hiçbir şeysin. Kum tanesi kadarsın.
Her şeyi çözmüş, karar vermiş, onaylamış fakat öncesine baktığında beyin süzgecinden bile geçirmemiş halleriniz. Ah.
"Ben varyaa asla" ile başlayan hiçbir dayanak gösterilmeden sunduğunuz "bence" kelimesi barındırmayan en yüce doğrularınızı anlatan cümleleriniz. Noktayı koymanızı beklerken bile yoruluyorum artık.
Ney? Düşünen hayvan.
Neyi düşünüyor ya. Ben hiç düşünen görmüyorum. Konuşan görüyorum, kesinlikle bilen görüyorum, iddia eden görüyorum, içi bildikleriyle çok rahat olan insanlar görüyorum fakat düşünen pek yok.
Bir ton cümle var mesela herkesin söylediği. Aynı cümleler. Bir gün oturup bunları yazmak istiyorum.
Suratlarına kahkaha atasım geliyor artık aynı kelimeleri arka arkaya söylediklerinde.
- Süzgeciniz var mı bayım?
- Hanımefendi, süzgeç var mı beyninizde?
Bu cümlenin cevabına göre saniyeler sonraki etkileşimimizi şekillendireceğim. Yoksa karbon kağıdıyla üst üste, her defasında daha da bozularak kopyalanmış sayfalar gibisiniz. Her gün daha kötüsü. Her gün daha azı taşınıyor kağıda. Bir zaman sonra söylediklerinizin gerçek bir manası bile kalmayacak fakat siz söyleyemeye devam edeceksiniz.
Size ne verildiyse kabul ederek devam ettiğiniz müthiş hayatlarınızda mutluluklar fakat ben bu siktiğimin berjerinin popoma verdiği his ile daha mutluyum.
Bir müzik açıp değiştiriyorum odadaki rüzgarın seyrini. Klima esintisi desem daha doğru olur.
Romantik olmaya gerek yok ne de olsa o da götümüzden uydurduğumuz bir gereksinim.
Ne çok var değil mi? Bunca boktanlık içinde hala insanlar romantizm eksikliğinden bahsedebiliyor.
Neler eksik bir dönüp baksa utanacağı isteklere sahip.
Sahip olduğu isteklerin hepsi sahip olmak adına. Sahip olmak istenenler ise gerekliliğinin sebebini bile açıklayamayacakları mallar üzerine.
Düşünmelerini sağlayabilecek sorular var. Sakince üzerlerine bırakılan sorular. Fakat ben cevaplarından bıktım. Ve artık susuyorum. Susmaktan ötedeyim, susturuyorum. Öteye gidin sizler de.
Sakince düşünmeye ihtiyacımız var. Her elimize tutuşturulanı benimsemeden, her olması gerektiğine inandıklarımızı bir tartmak lazım. Tabuları düşünebiliriz mesela. Gerçekten düşünebiliriz. Bir süzgeç yaratabilirsiniz kendinize. Kendinize ait bir düşünme kanalı mesela. Mesela. O kadar.
Yorumlar
Yorum Gönder