Ana içeriğe atla

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

Cümlelerim izne çıktı.

Cümlelerim kısalıyor gün geçtikçe. Kimse farketmiyor bile, bazen cümlelerimin sonunu getirmiyorum. Bir gün bir arkadaş söylemişti "siz beni duymuyor musunuz?" diye. Konuşuyordu ve kimse cevap vermiyordu. Aslında duyuyorlardı ben de duyuyordum. Fakat sessiz konuşuyordu. Yani sesin volümünden bahsetmiyorum, onun cümleleri sessizdi. Ben hep duyuyordum. Fakat genel olarak insanlara yeterli gelmiyordu. Farkındaydım çünkü ben de öyleydim. Bazen gerçekten cümlenin benden çıkıp çıkmadığına emin olamıyorum. Çünkü varması gereken yere gitmiyor. Havada otoritesizliğime çarpıp yokluğa karışıyordu.

Ve vazgeçiyorum. Söylemekten, bir çok şeyi. Söylüyorsam kısa cümlelerle, bir şey anlatıyorsam özetle anlatıyorum. Hızlıca konuşuyorum. İlgilerini çekebildiğim vakit çabucak anlatıyorum. Ki yarısında gözlerini kaçırmasınlar. Ki "ben de.." diye başlayacak düşüncelerini hemencecik üstüme bırakabilsinler. Hemen olayı kendilerine çevirip daha hırslı ve daha sinirli ve daha duygulu ve daha dikkat çekici anlatabilsinler.

Hitabet! diyorlar. "Hitabet evet. Olması gereken bir şey." Bende yok.

Peki gerçekten olması gereken bir şey mi? Her zaman mı? Her yerde mi. Öyle olmamalı. Çünkü bende yok. Ve cümlelerim kısalıyor.

Sessizlik hiç başlamadığın bir cümleyle geliyorsa tahammül edilebilir. Fakat cümlelerin ortasında sustuğunda tepkisizce başlıyorsa, kendini boğucu sessizliğin içinde buluyorsan tahammül edilebilir değil. O yüzden sessizliğimi hiç bozmamayı tercih ediyorum artık. Evet harika bir susuş dönemine girdim. Çünkü;

"I don't matter" dedim bugün kendi kendime. Neden ingilizce söyledim bilmiyorum. Dedim ama. Önemim yok. Kimsenin yok aslında. Fakat bunu bu kadar net hissetmemeliyiz.

Bu cümleler ne olacak, gün geçtikçe kısalan cümleler?

Yok olmayacak mı?

Ben ne olacağım o zaman.

Ben hep varım. Ben var olmanın yolunu buldum zaten. Varlığımı ben, bir yazıda bir kitapta bir müzikte bulabiliyorum. Fakat bunlar birlikteliği getirmiyor. Birlikteliklerde yok oluyorum. Bir zaman geliyor ve ben vazgeçmeyi seçiyorum. Yok olduğum zaman da ben farketmiyorum.

Hayatlar farkediyor.

Sen çünkü her hayatta farklı bir sensin. Her hayatın farklı bir varoluşuna sahipsin. Onlardan gideceksin.

Onların hayatlarındaki sen gidecek. Varlığını yitirecek. Ve artık sensiz bir birliktelikte olacaklar. Ve sen hala kendi benliğinle bölünmemiş kalacaksın. Bölünmemenin tek yolu ise cümlelerinin senden çıktıkça yok olmasını engellemek. Bölünmeden kalmak için düşüncelerinin bir yere varmasına izin vermelisin. Düşüncelerini cümleye çevirip paylaşmak amaçlı seslendirirken bir yere varmasını sağlamalısın. Varmıyorsa da susmalısın. Ki.. I don't matter gibi salak saçma kafalara girmeyesin.

Ben yapamam.

I don't murder my words. Hoho.

İstekli sessizlik. Ücretli izin gibi. İstifa gibi değil. Acılı değil, sinirli değil, uyuz gıcık değil. Güzel... Sessizlik güzel. Güzel sessizlik.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

insanlık için küçük benim için büyük bir farkediş, farketmemek.

        sevginin ne sikim olduğunu hiç bilmeden yetiştirilen ruhları hastalanmış insanlarımıza...  küfürle giriş yaptım. çünkü öle..  büyüme çağında sevgi dilenen ve dilendiği için utanan ve sonunda da bu konuyu bir daha düşünmemek ve kötü hissetmemek (hissettirilmemek) adına çok derinlere gömerek yetişkinliğe ulaşan kişiler sevginin öncelikle sağlam bir temelinin atılması ve tuğlaları üst üste koyarak inşa edilmesi gereken bir şey olduğundan bir haberler.  sevgiyi ailelerinden "bana baktı, büyüttü, aç bırakmadı, terk etmedi vb." gibi bir takım kan bağından dolayı oluşan zorunluluklar ve asgari düzeydeki ilgi alakadan ibaret olarak gördüler. seni doğuran kişi ya da bakan büyüten kişi her kimse onunla bile duygusal, iletişime dayalı bir sevgi inşa edilmesi gerekiyor aslında. bu konsepte çok uzak bir millet olduğumuz aşikar.  biraz daha girelim çünkü bu konu canımı çok sıkıyor.  anne kutsaldır dediler. hayır hiçkimse kutsal değildir. yalnızca o...

sacmaliyorum sanki..

bir sorun var. ve ben bunu yoksayiyorum. yapmam gerekeni biliyorum cok net ama yapmaktan korkuyorum. ve isin garip tarafi bu bana ilk defa oluyor. ne yapmam gerektigini cok iyi bilip de yapmamak.. tam tersine tam dikine gitmek. zorlamak sanki kendimi mi zorluyorum acaba? dayanma gucumu sinirlarimi. cok mu yanlis yapiyorum diye dusunuyorum surekli. bu kadar fazla dusunuyorsam bir sorun var demektir. ama ben sorunu cozemiyorum. cozemedigim icin belki kaliyorum. cozulmez bir durum var hosuma gitmiyor aslinda. ama sanki gidiyormus gibi ayni yerin etrafinda donup donup duruyorum. bazen bir seyi degil de her seyi kokunden degistirebilecegimi dusunuyorum. sonra bakiyorum bir adim bile atamiyorum. cunku kendi kendime yapabilecegim bir sey degil bu. ben yapabilirim saniyorum. ama tek yapabilecegim susmak, gitmek, bitirmek. ben bunlari becerebiliyorum en iyi yaptigim sey su hayatta bir seye son vermek ve arkama bile bakmadan gitmek. hic olmamis hic yasanmamis gibi davranmak. mukemmelim. ama so...
ignorance is bliss. ignorance is strenght. demişler. ne kadar doğru söylemişler. ama biraz eksik kalmış bence. if you can ignore.. demeyi unutmuşlar. kimisi yapamazmış. bunu düşünememişler. ignore benim için sanırım sadece facebook'da yapılabilecek bir şey. gerçek hayat diye bir şey var. ve zor aslında. yani götünü de yırtsan ignore diye bir sekme açılmıyor beyninde. notification'lar var mesela. dolu böyle.. taşıyor artık. her gün 10 tanesi çıkıyor. seni bilgilendirmek amaçlı. ignore falan edemiyorsun. orda duruyorlar. birikiyorlar. rahatsızlık veriyorlar. olmaması gereken şeyler ama oluyorlar. sen de bunları yiyorsun bir güzel. yutuyorsun. he sindiremiyorsun. sonra da ben tokum diye gezebiliyorsun. çok ilginç. insan çok enteresan bir varlık. editlemeye çalışıyor beyin. hani yokmuş gibi davranayım, bazı özellikleri sileyim ama bazıları kalsın. ignore etme çabasında yoruluyor. error verdi benim ki bir kaç defa. kendimi yeniden başlattım mesela bu geçen zamanda.. geçen sy...