Cümlelerim kısalıyor gün geçtikçe. Kimse farketmiyor bile, bazen cümlelerimin sonunu getirmiyorum. Bir gün bir arkadaş söylemişti "siz beni duymuyor musunuz?" diye. Konuşuyordu ve kimse cevap vermiyordu. Aslında duyuyorlardı ben de duyuyordum. Fakat sessiz konuşuyordu. Yani sesin volümünden bahsetmiyorum, onun cümleleri sessizdi. Ben hep duyuyordum. Fakat genel olarak insanlara yeterli gelmiyordu. Farkındaydım çünkü ben de öyleydim. Bazen gerçekten cümlenin benden çıkıp çıkmadığına emin olamıyorum. Çünkü varması gereken yere gitmiyor. Havada otoritesizliğime çarpıp yokluğa karışıyordu.
Ve vazgeçiyorum. Söylemekten, bir çok şeyi. Söylüyorsam kısa cümlelerle, bir şey anlatıyorsam özetle anlatıyorum. Hızlıca konuşuyorum. İlgilerini çekebildiğim vakit çabucak anlatıyorum. Ki yarısında gözlerini kaçırmasınlar. Ki "ben de.." diye başlayacak düşüncelerini hemencecik üstüme bırakabilsinler. Hemen olayı kendilerine çevirip daha hırslı ve daha sinirli ve daha duygulu ve daha dikkat çekici anlatabilsinler.
Hitabet! diyorlar. "Hitabet evet. Olması gereken bir şey." Bende yok.
Peki gerçekten olması gereken bir şey mi? Her zaman mı? Her yerde mi. Öyle olmamalı. Çünkü bende yok. Ve cümlelerim kısalıyor.
Sessizlik hiç başlamadığın bir cümleyle geliyorsa tahammül edilebilir. Fakat cümlelerin ortasında sustuğunda tepkisizce başlıyorsa, kendini boğucu sessizliğin içinde buluyorsan tahammül edilebilir değil. O yüzden sessizliğimi hiç bozmamayı tercih ediyorum artık. Evet harika bir susuş dönemine girdim. Çünkü;
"I don't matter" dedim bugün kendi kendime. Neden ingilizce söyledim bilmiyorum. Dedim ama. Önemim yok. Kimsenin yok aslında. Fakat bunu bu kadar net hissetmemeliyiz.
Bu cümleler ne olacak, gün geçtikçe kısalan cümleler?
Yok olmayacak mı?
Ben ne olacağım o zaman.
Ben hep varım. Ben var olmanın yolunu buldum zaten. Varlığımı ben, bir yazıda bir kitapta bir müzikte bulabiliyorum. Fakat bunlar birlikteliği getirmiyor. Birlikteliklerde yok oluyorum. Bir zaman geliyor ve ben vazgeçmeyi seçiyorum. Yok olduğum zaman da ben farketmiyorum.
Hayatlar farkediyor.
Sen çünkü her hayatta farklı bir sensin. Her hayatın farklı bir varoluşuna sahipsin. Onlardan gideceksin.
Onların hayatlarındaki sen gidecek. Varlığını yitirecek. Ve artık sensiz bir birliktelikte olacaklar. Ve sen hala kendi benliğinle bölünmemiş kalacaksın. Bölünmemenin tek yolu ise cümlelerinin senden çıktıkça yok olmasını engellemek. Bölünmeden kalmak için düşüncelerinin bir yere varmasına izin vermelisin. Düşüncelerini cümleye çevirip paylaşmak amaçlı seslendirirken bir yere varmasını sağlamalısın. Varmıyorsa da susmalısın. Ki.. I don't matter gibi salak saçma kafalara girmeyesin.
Ben yapamam.
I don't murder my words. Hoho.
İstekli sessizlik. Ücretli izin gibi. İstifa gibi değil. Acılı değil, sinirli değil, uyuz gıcık değil. Güzel... Sessizlik güzel. Güzel sessizlik.
Ve vazgeçiyorum. Söylemekten, bir çok şeyi. Söylüyorsam kısa cümlelerle, bir şey anlatıyorsam özetle anlatıyorum. Hızlıca konuşuyorum. İlgilerini çekebildiğim vakit çabucak anlatıyorum. Ki yarısında gözlerini kaçırmasınlar. Ki "ben de.." diye başlayacak düşüncelerini hemencecik üstüme bırakabilsinler. Hemen olayı kendilerine çevirip daha hırslı ve daha sinirli ve daha duygulu ve daha dikkat çekici anlatabilsinler.
Hitabet! diyorlar. "Hitabet evet. Olması gereken bir şey." Bende yok.
Peki gerçekten olması gereken bir şey mi? Her zaman mı? Her yerde mi. Öyle olmamalı. Çünkü bende yok. Ve cümlelerim kısalıyor.
Sessizlik hiç başlamadığın bir cümleyle geliyorsa tahammül edilebilir. Fakat cümlelerin ortasında sustuğunda tepkisizce başlıyorsa, kendini boğucu sessizliğin içinde buluyorsan tahammül edilebilir değil. O yüzden sessizliğimi hiç bozmamayı tercih ediyorum artık. Evet harika bir susuş dönemine girdim. Çünkü;
"I don't matter" dedim bugün kendi kendime. Neden ingilizce söyledim bilmiyorum. Dedim ama. Önemim yok. Kimsenin yok aslında. Fakat bunu bu kadar net hissetmemeliyiz.
Bu cümleler ne olacak, gün geçtikçe kısalan cümleler?
Yok olmayacak mı?
Ben ne olacağım o zaman.
Ben hep varım. Ben var olmanın yolunu buldum zaten. Varlığımı ben, bir yazıda bir kitapta bir müzikte bulabiliyorum. Fakat bunlar birlikteliği getirmiyor. Birlikteliklerde yok oluyorum. Bir zaman geliyor ve ben vazgeçmeyi seçiyorum. Yok olduğum zaman da ben farketmiyorum.
Hayatlar farkediyor.
Sen çünkü her hayatta farklı bir sensin. Her hayatın farklı bir varoluşuna sahipsin. Onlardan gideceksin.
Onların hayatlarındaki sen gidecek. Varlığını yitirecek. Ve artık sensiz bir birliktelikte olacaklar. Ve sen hala kendi benliğinle bölünmemiş kalacaksın. Bölünmemenin tek yolu ise cümlelerinin senden çıktıkça yok olmasını engellemek. Bölünmeden kalmak için düşüncelerinin bir yere varmasına izin vermelisin. Düşüncelerini cümleye çevirip paylaşmak amaçlı seslendirirken bir yere varmasını sağlamalısın. Varmıyorsa da susmalısın. Ki.. I don't matter gibi salak saçma kafalara girmeyesin.
Ben yapamam.
I don't murder my words. Hoho.
İstekli sessizlik. Ücretli izin gibi. İstifa gibi değil. Acılı değil, sinirli değil, uyuz gıcık değil. Güzel... Sessizlik güzel. Güzel sessizlik.
Yorumlar
Yorum Gönder