Ana içeriğe atla

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

heryer heryerde.

kendimi bildim bileli, kendimi bilmem de ilk anneannemin adının anne ya da anneanne ya da teyze değil de şaziye olduğunu öğrenip şok olduğum 5 yaşım falandır, böyleyim. 

böyle derken nedir;

anlamsızım. anlamları kabul edemiyor, bir türlü yaşama motivasyonu bulamıyorum. 

bayılarak izliyorum motive insanları. gözlerinin arkasına bakmaya çalışıyorum izlerken heycanlarını, robot mu lan acaba? diye. nasıl inanarak, nasıl hırslı, istekli ve mutlu olacağından emin anlatıyor yapacaklarını. ben sabah uyandığımda 'kakamı rahat yapabilecek miyim lan acaba' stresini, yapınca da efsane mutluluğunu yaşarken insanlar yılların olacaklarına okey olmuşlar? 

sorgulamak asla yok bende. banane amk. ama dinlerim uzun uzun dinlerim. bana uzay gibi. cosmos izlemek gibi insanların motivasyonları. zira o kadar anlamıyorum ki...

o kadar hoşuma gidiyor ki bazen o halleri insanların. masal gibi sanki. o korunaklı dünyalarından henüz çıkmamış, kimse daha dürtmemiş, hiçbir "asla hayatımdan çıkmayacak" dediği insanı hayatından çıkarıp "bi bohta olmuyomuş lan" dememiş insanlar bunlar. herşey hep olacak sananlar. hep var olacak. hep böyle kalacak. değişse de az değişir o da sıkıntı olmazcılar. allahım o kadar tatlılar...

bebek kediler gibi. 

ben çok yaşıyorum bunu herkes yaşamaz, bir insanı en motive halinde görüp dinliyorum, (ben gerçekten dinlediysem de unutmuyorum ne yazık ki) sonra yıllar geçiyor hiç görmüyorum, sonra tekrar dinliyorum, ben demiştim diyemiyorum çünkü ben hiç demiyorum ama içten içe insanların olacak zannettikleri mutlu hayatları olamadığında haklıymışım lan diyorum. içimden. hep. demek hiç çabalamasam da olurmuş diyerek kendimi tüm sorumluluklardan çekip alıyorum. 

diyorum ki mesela. 5 sene önce deneseydim şuan bitmiş gibi düşün dua diyorum. yine kafam zehir. 

yaşanmamış oluyor sadece. sonuç ne? bitmişlik. herşey biticek mi? evet. o zaman?... yaşama amk. 

of yine çok tatlıyım.

ama görmek, dinlemek nasıl hoş. nasıl zevkli...

BİTECEK LAĞN. dememek de hoş. çok önemli bir sırrım varmış da kimseyle paylaşmıyormuşum gibi.

o yüzden işte... bazı insanlar var. tanıyorum var, hayatımda var, tanıyor ve seviyorum ve olsun istiyorum, hayatımda olsun istiyorum. ve bunu harcayamayacağım kadar çok istiyorum. ve bunu tüketemeyeceğim kadar fazla hissediyorum. belki senede bir görmek, belki senelerce görmemek yeterli olan insanlar. çok nadir insanlar. benim için değil dünya için öyle. kıyamıyorum, dokunamıyorum. 

biteceğini bilmek, herşeyin, bir lanet. 

bitmemesi için yaşamamak bir erdem gibi. 

hiç tamam olmamanın verdiği boşluk, özlem, istek vs. birlikte olup, hunharca birlikte olup tüketeceğine emin olmanın verdiği korku, dehşet. 

ben özlem'e ok'im. 

bu götümden attığım bir durum değil. tüketememek ve tüketmekten aşırı derecede korkmak benim bug'ım. bu defa lanet değil bu daha yazılımsal bir durum. bozukluğumun bilincinde olarak yapamadığım bir şey bu. o yüzden bug. 

herşeyin biteceğini öğrendiğim idrak ettiğim an hücrelerime girip onu bozmuş bir böcek gibi düşün. "e bişey dicem lan o zaman sen aşırı güzel şeyleri yaşamamalısın!" diyen. böcek. 

bok böceği.

neyse. 

yazılımsal ya da mekanik hatalarım mevcut. bu ara iyice yoruldu, eskidi parçalar. anılar, rüyalar, mekanlar, saatler ve gerçekler karışıyor.

sabitler var. sabite dönmem gereken zamana geldim. kurtarmaya gitmeli, az kafa boşaltmalı, anlamsızlığıma sarılmalı ve asla bilinçaltımın anlam arayışlarına mahal vermemeli. 

hep bu eski berjer vs. komforlu yatak kavgası. tabi ki mecazı var. 





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

then dreams are the same.

saatler çok hızlı geçiyordu, dün ne yaptığımı hatırlamakta zorlanırdım, hangi aydı acabadan çok hızlı bir şekilde "o hangi yazdı ya" ya geldik. şimdi yılların ismini vermeyi bıraktım, zamansızlığa doğru koşuyorum. bir kaç günün ard arda aynı olmasından rahatsız olduğum zamanlar seneler içerisinde yaşanan boktanlıkların çok hızlı geçmesine sevinerek stabil halimi bütün dünyanın yanmasından bağımsız olarak korumaya çalıştığım zamanlara evrildi. hissizlik, gamsızlık, anlamsızlık, heycansızlık adını koyabiliriz farklı farklı. çok arabesk sound edecek ama bizi hayat bu hale getirdi diyebilir miyiz? her yaşananın bir öncekinin aynı olması sorunsalı, ben dışında yaşanan hayatlarında aşırı aynılığı bizleri bir şey yaşamanın herhangi bir manası olmadığına getirmedi mi? içimizdeki ölü ruhlarla küçük zevkler alma çabalarımızla günleri, yılları değil de artık hayatları deviriyoruz. ve en güzel kısmı sikimizde bile değil. diyebilir miyiz? ben diyorum. bunu kötü ve dark bir şey olduğun...
başka sebepler var. başka sebeplerim var biliyorum. ilk akla gelen sebep değil bu katlanışlarım. ve kaçışlarım. ve farkındayım herkes farkında bütün dünya ve o da farkında. olmayacak. olmuyor da zaten. 

VAROLUŞÇU PSİKOTERAPİ--- Irvin D. Yalom

VAROLUŞÇU PSİKOTERAPİ ÖLÜM: "İnsan büyük bir boşluktan, ciddi bir hastalıktan, yeni doğmuş gibi, derisini dökmüş bir şekilde, daha duyarlı ve kötücül neşe için daha duyarlı bir damak zevkiyle, bütün iyi şeyler için daha duyarlı bir dille, daha büyük bir keyifle, tehlikeli bir masumiyetle, daha çocuksu bir şekilde, ama daha önce hiç olmadığı kadar kurnaz bir şekilde çıkar. " Nietzche "Ölümün sunduğu karanlık arka plan, hayatın yumuşak renklerini bütün saflığıyla öne çıkarır." Santaya Sorumluluğun üstlenilmesi kişinin nihai kurtarıcıya olan inancından vazgeçmesiyle de sonuçlanmaktadır. ANLAMSIZLIK: "Şu anda yaptığım ve yarın yapacağım şeyden ne yarar gelecek? Benim bütün hayatımdan ne yarar gelecek? Başka şekilde ifade edecek olursam - Neden yaşamalıyım? Neden bir şey yapmalıyım. Yine başka bir ifade ile: Beni bekleyen kaçınılmaz ölümle tahrip olmayacak herhangi bir anlam var mı hayatta? Tolstoy Nevroz: Anlamını bulamamış olan ruhun acı çekme...