Ana içeriğe atla

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

my manic ve cynical ben.

depresyon günlükleri falan mı yazsam. aşırı karanlık, insanların anasını sikecek bunaltıda boşaltsam mı buraya kafamdakileri diyorum. sonra diyorum ki "e zaten öyle yapıyosun salak"

sanki mutlu bir yazı yazabilirmişim gibi.

abarttığımı düşünmüyorum. hayat boktan derken güzellikleri görmediğimi düşünmüyorum.

daha çok şöyle. hayat keyif verici bir şey yapmazken çok boktan. keyif verici şeyleri yapmaya yetecek maddi durum ve manevi motivasyonu bulamadığın zamanlarda aşırı boktan. buna hemfikir olmalıyız.

sizin için bu motivasyonsuz zamanlar günde belki 15 dakika olabilir.

benim için de keyifli zamanlar ayda saatler toplamı 2 günü geçmeyecek şekilde olabilir.

gece (ya da sabah) tam uyumaya doğru gittiğim son 8 salisede aklımdan uyandığımda bulabileceğime inandığım motivasyonla yapabileceklerim geçiyor. gözümü açtığımda "kim söyledi lan o cümleleri kulağıma" diyorum. o kadar yabancılaşıyorum ki o yapabileceklerine inanan insana. deli heralde diyorum.

uykusuzluktan kafam güzel oluyor sanırım o son saliselerde.

bu ara daha bir boka doğru sürüklenme, daha bir götümü koltuktan kaldırmak zorunda bile kaldığımda küfür kıyamet haldeyim. her yerim sadece yatmaktan ağrıyor, yemekle aram yok, ya da üşendiğimden yemiyorum, kafein ile ayakta kalıyorum, kafein ile uyanıyorum, kahve sigara saatlerim uzadıkça uzuyor. (ölmemek adına bir şeyler yemek zorunda kalana dek)

ben depresyon demek istemiyorum. ama başkası olsa derdi bence.

depresyon çok boş zamanı olan insanların işi gibi geliyor kimisine. bazıları "depresyona girmeye vaktim yok" falan diyor. aslında şöyle depresyon o kadar müthiş bir şey ki kendine zaman yaratıyor. yapmak zorunda olduğun YANİ gerçekten yapmak zorunda olduğun herşeyi yap geri kalan bütün zamanını sömürüyor. emiyor ruhunu. her anını onla geçirmek zorunda kalıyorsun.

sonraki aşamasını biliyorum, yapmak zorunda olduğun bazı şeyleri de etkilemeye başlıyor.

umursamazlık ve sikerim lan nedir ki kafasına geçiliyor.

sonra bir sokak çocuğu olmak zorunda kalacak kadar maddi durumunu da etkileyebilir. ama bu hale gelene kadar dur demezsen tabi. sen kendine kendine dur diyebilirsin her gün. ya da uyumadan hemen önce benim gibi... o bir boka yaramaz.

birşey yapman lazım.

bir şey yapman lazım.

depresyona giren insanlara bütün bu yazdıklarım tabi.. ben depresyonda asla değilim. benim sadece keyfim yok. biraz da uzun sürdü. ama hasta olduğumu düşünmüyorum sadece hayatın gerçekleri altında ezildim ve kalkamıyorum. bir amacım yok, uğruna uyandığım hiçbir şey yok, sadece aç ve açıkta kalmamak adına çalışıyorum. birisi beni evlatlık alıp ömür boyu bakacağını ve evden çıkmama gerek olmayacak bir hayat sağlayacağını söylese belki de hemen evet diyebilirim.

ama depresyonda değilim.

sadece bazen kıyamet kopsa çok da şeyyolmaz diye düşünüyorum. dünyanın sonu gelse belki de en hayırlısı olur diye hayaller kuruyorum.

bir gün daha, bir gün daha, bir sene daha dediğim gibi bir hayat daha geçti gitti derim ve devam.

sadece bazen bir şeye tahammül edemediğimi hissettiğimde içimde bir şeyin yavaş yavaş ısındığını, kalbime doğru ilerlediğini hissediyorum. sonra kalbim patlayacak kadar sıkışıyor ve o an oraya düşüp bayılmak ve o andan uzaklaşmak istiyorum.

ama depresyonda olduğumu hiç zannetmiyorum.

melankoliden biraz ötedeyim onun farkındayım. melankoli güzeldir, yaratıcılık verir, düşünceler daha odaklanabilir haldedir. kitap okuyabilirsin melankolide, senin kafana uyan fikirlerle ilgili okumak güzeldir, resim çizer yazı yazabilirsin. melankoliden biraz gerideyim sanki. uzakta görebiliyorum onu ama dokunamıyorum, hissedemiyorum. silik bir ışık gibi uzaklaşıyor benden. canım melankolik ruhum neredesin?

depresyonda olmayabilirim. ama eski manik hallerimi özlüyorum. bazı sabahlar sanki herşeyi yapabilecekmiş gibi kalkıyordum. bütün gün ellerim durmuyor, çiziyor, çalıyor, yazıyordum. bütün bir günü kafamdaki bok dolu düşüncelerden uzak geçirtecek kadar yüksekte bir ruh hali. evet yine insanlardan uzak, yine yeniliklerden koşarak kaçan ben. ama kendime tahammülü olan bir bendim.

şimdi kabul edebilirim ki, biraz boka sardım.

biraz ağır sıçmış durumda olabilirim. uzun zamandır ilk defa burdan çıkmanın yolunu bulamıyorum.

uzun zamandır ilk kez bu kadar uzun hiçbir ara vermeden bok gibi hissediyorum.

uyumak en iyi yaptığım şeyken binlerce defa uyanıyorum her uyandığımda daha boktan bir anımı düşünüyor oluyorum.

nerden geliyor bu amınakoyduğumun anıları hiçbir fikrim yok. o kadar uzaklardan geliyorlar ki at üstünde koşarak.

gerçekten hayretler içinde kalıyorum nasıl başarıyorum hali hazırda bok gibi hissederken daha da boktanlaştırmayı.

depresyonda değilim ama hiçkimseye gitme kal diyemiyorum. hiçkimseye gel beni gör, beni dinle, beni anla diyemiyorum. kimseden bunu isteyebileceğimi hayal bile edemiyorum. kaçanların arkasından bakıyorum "şanslısın" diyorum. kurtardın kendini diyorum. çünkü kalsa, kalmak istese gerçekten belki onun da hayatını sikip atabilirim.

hayatın boktan olduğunu kabul etmiş halim çok uzun zamandır var. bununla barışığım, hala öyleyim. mantıklı olanı yaptığımı düşünüyorum. inanıyorum kendime. tanıyorum bütün bu düşünceleri.

fakat bu keyif alabildiğim zamanların bu kadar azalmasını kabul edemiyorum. bu kadar keyifsiz bu kadar sıçmık gibi hissetmeyi kabul edemiyorum. kendime çok kızıyorum ve dövmek istiyorum kendimi. çok itici ve gıcık biri insan olduğumu düşünüyorum şu sıralar. çünkü ben bile kendimle vakit geçirmekten gram keyif almıyorum. beynimi susturabilmek adına allah ne verdiyse izledim. instagramda bütün bir günüm capslere, komik yazılara bakarak geçiyor, bütün standupları izliyorum önüme çıkan ki biraz salakça gülebileyim, biraz unutayım diye. o kadar kısa sürüyor ki bunu yapabilmem... hayretler içerisinde kalıyorum.

sürekli kendime "şimdi ben seninle napıcam" diyorum. eee kalktın yataktan... NAPICAM BEN SENİNLE. git yat diyorum. uykumu da almışım. başım ağrıyor, karnım aç tek istediğim kafein.

ölmüyorum da, fiziksel de hastalanmıyorum.

napacağımı hiç bilmiyorum.


çok da ciddiye almamak lazım beni. ben bile kendimi çok ciddiye almıyorum. yazdıklarımı dönüp okumuyorum bile. belki de okumalıyım. ama yapamıyorum. kendi yazdıklarıma tahammül edemiyorum. bi de görsen aslında ne kadar normal, huzurlu bir insanım aslında. ya da değilim. uzaktan öyleyim, kendi halimde öyleyim, dürtülmeden öyle kalabilirim.


her neyse, depresyonda olsam en azından teşhisi koyar tedavi olurdum. ama depresyonda da değilim. keşke olsam... ama değilim.

keyfim yok sadece. bir de maniği özledim.







"yani sevgili dostum, başkalarını kendine göre değerlendirmenin ne kadar budalaca bir şey olduğunu gün geçtikçe daha iyi anlıyorum. o kadar çok kendimle uğraşıyorum, yüreğimde öyle fırtınalar esiyor ki, diğer insanları kendi hallerinde bırakmayı yeğliyorum; keşke beni de kendi halime bırakabilseler"

goethe





Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

gaslightingin türkçesi adam sikmektir.

manipülatif insanlar hakkında konuşacağım. tamamen klinik vakalara olan ilgimden yazılmış bir yazıdır. hiç yaşamadım zira manipülasyonu 50 km öteden anlayıp kaçıyorum.  şimdi çok önemli bir bilgi vericem bunu yazın bir yere; manipüle edilmeye çalıştığımı nasıl anlıyorum, şöyle: normalde doğru olduğunu bildiğin ve her zaman yaptığım herhangi bir şey var (33 sene içerisinde herhangi bir zamandayız), görüştüğüm ve görüşmemde sorun olmayan herhangi biri var, gittiğim ve gitmekte sorun görmediğim herhangi bir yer var, bir müzik var dinlediğim, bir giysi var giydiğim, bir inanç var inandığım herhangi bir şey olabilir ve: birisi bana gelip diyor ki  "yapma bunu, çünkü ben istemiyorum"  "çünkü ben üzülüyorum" "çünkü bana göre yanlış ve bu sebepten yapmamalısın" "sadece beni üzdüğü için bu yanlıştır" vb. welcome to the manipülasyonun anası world.  akıl sağlığınızın yerinde olduğuna güveniyorsanız. ne yapıyorduysanız o insandan önce lütfen yapmaya devam ed

insanlık için küçük benim için büyük bir farkediş, farketmemek.

        sevginin ne sikim olduğunu hiç bilmeden yetiştirilen ruhları hastalanmış insanlarımıza...  küfürle giriş yaptım. çünkü öle..  büyüme çağında sevgi dilenen ve dilendiği için utanan ve sonunda da bu konuyu bir daha düşünmemek ve kötü hissetmemek (hissettirilmemek) adına çok derinlere gömerek yetişkinliğe ulaşan kişiler sevginin öncelikle sağlam bir temelinin atılması ve tuğlaları üst üste koyarak inşa edilmesi gereken bir şey olduğundan bir haberler.  sevgiyi ailelerinden "bana baktı, büyüttü, aç bırakmadı, terk etmedi vb." gibi bir takım kan bağından dolayı oluşan zorunluluklar ve asgari düzeydeki ilgi alakadan ibaret olarak gördüler. seni doğuran kişi ya da bakan büyüten kişi her kimse onunla bile duygusal, iletişime dayalı bir sevgi inşa edilmesi gerekiyor aslında. bu konsepte çok uzak bir millet olduğumuz aşikar.  biraz daha girelim çünkü bu konu canımı çok sıkıyor.  anne kutsaldır dediler. hayır hiçkimse kutsal değildir. yalnızca o insan kişisi iyi bir anne ya da k

the only horrible thing in the world is gerçekten ennui.

boredom is a sign of satisfied ignorance, blunted apprehension, crass sympathies, dull understanding, feeble powers of attention, and irreclaimable weakness of character. james bridie boredom is certainly not an evil to be taken lightly: it will ultimately etch lines of true despair onto a face. It makes beings with as little love for each other as humans nonetheless seek each other with such intensity, and in this way becomes the source of sociability.” schopenhauer the only horrible thing in the world is ennui, Dorian. That is the one sin for which there is no forgiveness. oscar wilde - the picture of dorian gray. hepinize katılıyorum, tüm kötülüklerin anası alkol değil can sıkıntısıdır. ben.