Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

VAROLUŞÇU PSİKOTERAPİ--- Irvin D. Yalom

VAROLUŞÇU PSİKOTERAPİ ÖLÜM: "İnsan büyük bir boşluktan, ciddi bir hastalıktan, yeni doğmuş gibi, derisini dökmüş bir şekilde, daha duyarlı ve kötücül neşe için daha duyarlı bir damak zevkiyle, bütün iyi şeyler için daha duyarlı bir dille, daha büyük bir keyifle, tehlikeli bir masumiyetle, daha çocuksu bir şekilde, ama daha önce hiç olmadığı kadar kurnaz bir şekilde çıkar. " Nietzche "Ölümün sunduğu karanlık arka plan, hayatın yumuşak renklerini bütün saflığıyla öne çıkarır." Santaya Sorumluluğun üstlenilmesi kişinin nihai kurtarıcıya olan inancından vazgeçmesiyle de sonuçlanmaktadır. ANLAMSIZLIK: "Şu anda yaptığım ve yarın yapacağım şeyden ne yarar gelecek? Benim bütün hayatımdan ne yarar gelecek? Başka şekilde ifade edecek olursam - Neden yaşamalıyım? Neden bir şey yapmalıyım. Yine başka bir ifade ile: Beni bekleyen kaçınılmaz ölümle tahrip olmayacak herhangi bir anlam var mı hayatta? Tolstoy Nevroz: Anlamını bulamamış olan ruhun acı çekme...

susalım mı az.

peki şöyle bir şey var, hayat boktan, evet zor, istediğimiz çoğu şey olmuyor, hadi oldu yetmiyor, tatmin olamıyoruz, tahammül edemiyoruz, motivasyon sıfır, ya uykumuz var uyuyamıyoruz ya da uykumuz yok uyumamız gerekiyor, sıçamıyoruz, açız ama canımız yemek istemiyor falan falan ya... rahat bıraksak diyorum. uğraşmasak. kimse kimseye karışmasa en azından lafta yani. azcık siktir etsek mesela birbirimizi. ne yaptığımızı, ne düşündüğümüzü, ne istediğimizi falan bıraksak. sormasak en azından, sorarsak da yargılamasak en azından, çok aşırı söylemek istiyorsan söyle de cevap bekleme falan ne biliyim ya. azcık daha düşünerek konuşabiliriz belki. gelişigüzel değil de, zoraki sessizlik doldurmak amaçlı değil de. small talk değil yani sikeyim small talku kim çıkardıysa şunu herkes kendini zorunlu hissediyor sanırım yine dış güçlerin oyunu bu. onlarda daha çok var. gözgöze geldiği an soru sorma ihtiyacı doğuyor. yüzüne gülümsedin sıçtın bittin. hayat hikayeni anlatırsın. anlattırır. dinler bi ...

heryer heryerde.

kendimi bildim bileli, kendimi bilmem de ilk anneannemin adının anne ya da anneanne ya da teyze değil de şaziye olduğunu öğrenip şok olduğum 5 yaşım falandır, böyleyim.  böyle derken nedir; anlamsızım. anlamları kabul edemiyor, bir türlü yaşama motivasyonu bulamıyorum.  bayılarak izliyorum motive insanları. gözlerinin arkasına bakmaya çalışıyorum izlerken heycanlarını, robot mu lan acaba? diye. nasıl inanarak, nasıl hırslı, istekli ve mutlu olacağından emin anlatıyor yapacaklarını. ben sabah uyandığımda 'kakamı rahat yapabilecek miyim lan acaba' stresini, yapınca da efsane mutluluğunu yaşarken insanlar yılların olacaklarına okey olmuşlar?  sorgulamak asla yok bende. banane amk. ama dinlerim uzun uzun dinlerim. bana uzay gibi. cosmos izlemek gibi insanların motivasyonları. zira o kadar anlamıyorum ki... o kadar hoşuma gidiyor ki bazen o halleri insanların. masal gibi sanki. o korunaklı dünyalarından henüz çıkmamış, kimse daha dürtmemiş, hiçbir "asla hayatımdan çıkmayacak...

NO.

Sözde büyüyorsun diyorlar... Yaş alıyor, yaşlanıyorsun. Tecrübeler, yaşadıkların hayatını kolaylaştırmalı değil mi? Belki gelişine vurulan topları bile göğsünde yavaşlatabiliyorsun. Belki gamsızlık mertebesine doğru hızlı adımlarla gidiyorsun. Fakat büyümek lafı pek oturmuyor buna. Neden diceksin... Bence küçülmek bu daha çok. Hayat eskiden baktığında ucu bucağı olmayan bir beyaz boşluk gibiydi. Şimdi içinde var ettiğin ve fazla yakınlaştığın kara delik ile kucaklaşıyorsun. Her şeyi oraya çekiyorsun yoksa da bırakıyor ve devam ediyorsun. Ucu bucağı olmayan, gerisi berisi bilinmeyen, ne olacağını tahmin edemediğin hiçbir şey kalmamış. Her şey kategorize edilip rafa kaldırılıyor daha kokusunu aldığın an. Olacaklar sanki hep yazılmış gibi. Yanılma ihtimalin vs. yanılmazsan çekeceğin ızdırap denklemi içerisinde ben gaçhayım diyerek yaşıyorsun.  Yaş alıyorsun evet. Büyümek diyorlar fakat NO. Büyük no evet. Baya küçücük kalıyorsun. Sen ve içinde herkesin yok olduğu kara delik....

Eski berjer sorunu.

Eski yerler mi yeni hisler mi yazdırıyor bilmiyorum. İkisinin de peşinden koşmadığıma eminim. Yüzyıldır içinde olduğum halden koparan herhangi bir şeye karşı ilgi duymuyorum, duyamıyorum, duymak istemiyorum eminim.  Bir yorum var nereden geldiğini bilmeden de olsa bende yer etmiş, aklıma her geldiğinde de kısa bir gülümseme ardından hassiktir ordan demekten kendimi alamadığım...  Yine geçti aklımdan bugün. Eski berjerlerin etkisi olsa gerek, tozlu raflardan çıkarttım.  "Hatırlasana bir kadeh rakı, birkaç tane sokak kuşu ve dünyayı iki kişilik yapabildiğin biriyle karşı karşıya olduğunda ne kadar dingin ve kendinden emin oluyorsun."  Evet. Bana söylemişler.  İki yanlış var burda; dünya asla iki kişilik olmuyor. Her zaman iki kişinin varolduğu senaryolarda iki ayrı dünyanın savaşını görüyorsun, her daim sonunda kaybeden biri oluyor. Diğeri daha da yanlış; bir kadeh rakıdan mutlu olan yok. Her daim üç, dört, beş ve aşırı mutlusun ve sabahına ölm...

o öyle olmaz.

Kahve, yorgunluk ve evinden kilometrelerce uzakta bir otel odasının kafası. Dünyanın her bir yanında oturduğum birbirinden farklı, soğuk ama rahat berjerlerden birindeyim yine. Kucağımda kafamda tepişmiş binlerce insanın ruhunun beynimi sikişini yazdığım beyaz sayfa. Sahip olduğu 86 milyar nöronu tam olarak nereye kullandığı konusundaki düşüncelerimi susturamadığım insanlar sürüsü. Belki de yeterince beslenemiyor, yeterince enerji gitmiyor beyne, bilemiyorum. Nerede kaybettin düşünce süzgecini? Neden senin yok. Neden ne verirlerse aldın, ne söylerlerse inandın? Nerede kaybettin tam olarak sen dışında da beyin/fikir olduğu düşüncesini, farklı fikirlerin var olabileceğini? Kaç yaşında karar verdin vazgeçilmez kurallarına. Nasıl ölesiye inandın kendi fikrinin dünyadaki her insan tarafından kabul edilmesi gerektiğine? Nasıl boyadın inanmadığın her şeyi siyaha. Duymaz olmuşsun farklı bir öngörüyü farkında mısın? Değilsin. Bilmiyorum çünkü derinlemesine düşünmedim. Çünkü doğruluğunu ya da ...

göğsüne at oturması hastalığı.

bir iç sıkıntısı, bir bulanıklık, bulantı içeride bir yerde. bataklık gibi bir hayat bu. bir an yanlış yere basıyorsun ve hoaydaa geçmiş olsun. ben şuan basmıyorum bile çünkü adımım yok. basmaya korkmaktan öyle bir hale gelmişim ki cidden açıklayamıyorum bu hissizliği. duyguları anlatan bir kitabım vardı onu tekrar okumam gerekicek.. çünkü ne hissettiğimin bilincinde değilim daha doğrusu neyi neden hissetmediğimin.  arıyorum, deniyorum, yırtınıyorum içimdeki çocuk da dahil bütün herkes ölmüş gibi.  ve yapacak bir şeyim, yapılacak HERHANGİ bir işim olduğu an başlıyor bulantılar.  durmağa gelmişim bu dünyaya. bir tek ben mi böyle? asla.  ben ciddi manada duruyorum çünkü ilgim olan her şey durmak eylemiyle gerçekleştirilebiliyor. kitap, müzik, film, dizi, kedi, uyumak şeklinde... diğer insanlar da bir yerlere gidiyorlar ve bir şeyler yapıyorlarmış gibi görünüyorlar. müthiş bir meşgaleleri varmış gibi hani. "aaaa ben hiç evde duramam" diyor mesela. di...

gdybym

aklımı akıtasım var sayfalarca. olanlar, olmayanlar, yaşanamamışlar, yaşanacaklar, ölüler, diriler, ruhsuzlar ve ruhu benimle kalanlar. hepsi ayaklanmış gibi. algılarım açık her şeye, hepsine ve herkese.  çılgın bir aşk ve acılı bir ayrılığı aynı anda yaşıyor gibiyim. beynimin tüm ışıkları yanıyor şuan. bütün hormonlar aynı anda salgılanıyor gibi. müthiş bir senfoni var kafamın içerisinde.  ne zaman ki düşünmeyi bıraktım, çabalamayı bıraktım, sorgulamayı ve istemeyi bıraktım, sonra biraz durdum ve gerçekten bıraktım o an oldu tüm bunlar. kendime yetişemiyorum sanki.  kendine yetişememek neyse. ama bu hissi açıklayacak şiirselliğe sahip değilim.  ruhumu şuan yolda görsem tanımam. ulaşmaya çalışıyorum, konuşmaya tanışmaya. ve belki uzun süredir ilk kez seviyorum. bu özgürlüğü ilk kez tadıyorum. beni benden alan bir sonsuzluk var kafamın içinde.  bir zaman gelip de "artık bu kafadan bi bok olmaz" dediğin vakit farklılaşıyorsun ve diyorsun ki "sikerler"...

my bloody constant

Ekstra çaba göstermem gereken her şeyden kaçıyorum. Hayatı resmen ucundan tutarak yaşıyorum çok fazla içine girmeden, çok fazla yormadan. Çok zorunda olmadığım ve de çok istemediğim hiçbir şeyi yapmayarak. Çok olmayan hiçbir hissin peşinden de gitmiyorum. Aslında hep söylediğim gibi bir şeyim ben.. Ben sabitim hayat üstümden geçiyor. Bu histen hiç rahatsız değilim. Çünkü ne zaman gerçekten bir şeyler yapmaya çalışsam fark ediyorum, aslında benimle hiç alakası yok durumun. Durum derken hayatımdan bahsediyorum. Baya alakamız yok. O gidiyor ben bazen peşinden koşuyorum gibi hissediyorum bazen de birbirimizden kopmuşuz gibi oluyor. Bir bakıyorum ben neredeyim o nerede. Aynı beynim ve vücudum gibi. Hayatım ve ben. Arada bir kopuyoruz birbirimizden ama eninde sonunda onun dediği oluyor. Beynim ve vücudum takip ediyoruz kendisini nereye giderse.  Bundan dolayı yok hırsım, amacım, planım ne bileyim ben aşırı bir bağlılığım, geleceğim ve geçmişim. Hepsi sanki şu kumdan yapılan resimler g...

olur.17.

Ölüm şarkısı bu başlayan. Sisli yolda sallanarak gidiyoruz. Önümüz görünmüyor. Ben zaten hep gözüm kapalı yürüdüm yollarda. Her gözümü açtıklarında da terkettim. Şimdi de öyle terkediyorum ama bu kez kendimi de bırakıyorum. Zaten buz gibi olmuşum. Kemiklerim titriyor hala bir ısınma çabasında zavallı ayaklarım yamuldu. Her gün üstünde durduğum ayakkabılar çürüdü. Üstüm başım yok sanki artık. Ne giysem kayboluyor bedenimin solukluğunda. Gözlerim, gözbebeklerim benim değil. Gdybym çalıyor. Gecenin orta yerinde dumanlı evde. Ölümden başkasını düşünemem ki şuan. Kendi fişimi çektim zaten. İçime çektiğim oksijenden çok sigara dumanı. Midem alkolsüz tanıyamıyor kendini. Bilmiyor. Yavaş bir ölüm bu seçtiğim. Bir takım yıllardan vazgeçtim buna sahip olmak için.  Böyle olmayı ben istemedim belki ama ben böyle olana dek olmamak için kapamıştım gözlerimi. Şimdi açtım ve o kadar çirkindi ki gördüklerim, gözlerim beni terk etti. O kadar tutamıyorlar ki artık gördüğünü söylüyor dilim. Dilim va...

İçsel Çatışmalarım - Karen Horney

GİRİŞ "Çatışma birbiriyle çelişen bir dizi nevrotik eğilim arasındaydı ve bu çelişki en başta kişinin diğerleriyle ilişkisini etkilese de, zamanla kendisiyle olan ilişkisini de içine alıyor ve onun çelişkili özellikler ve değerler taşımasına neden oluyordu." "Temel işlevi içsel kuşkuları yatıştırmak olan mesnetsiz bir haklılık duygusu, parçalanmış bir insanı saf irade gücüyle bir arada tutan katı bir özdenetim ve tüm değerleri küçümserken ideatkkere ilişkin çatışmaları ortadan kaldıran sinizm" NEVROTİK ÇATIŞMALARIN YAKICILIĞI "Çatışmalar çoğunlukla fikirler, inançlar ve değer yargılarıyla ilişkili olduğundan onların farkına varmak için önce kişinin kendi değer sistemini geliştirmiş olması gerekir. Başkalarından devraldığımız ve özümsemediğimiz fikirler çatışmaya yol açacak ya da seçim yaparken kişiye rehberlik edecek bir güce sahip değildir. Yeni etkilere maruz kalındığında bu tür fikirlerin yerini kolayca diğerleri alacaktır." "Harry Emerso...

oh have you seen my ghost?

viski ve kahve arasında bir hayat yaşıyorum. tek ve en büyük çabam ayılmak üzerine, onun dışında yaptığım her şeyi kafamdan kaçmak için yapıyorum. yaptığım her şeyi derken gerçekten her bir saniyemi kafamdan kaçmak için yapıyorum. çünkü ben yaptığım, düşündüğüm, hissettiğim, istediğim hiçbir şeye ayıkken inanmıyorum. sanki benim bedenimi ele geçirmiş bir başka ruh/varlık var ve tamamen istencim dışında hareket ediyor. bundan kaçmak ve benliğimle yalnız kalmak tek amacım oluyor.  çünkü gün bittiğinde -bu sabah ya da gece olabilir- yaptıklarıma, söylediklerime, hissettiklerime baktığımda sanki başka bir insan evladına bakar gibi bakıyorum.  gün sonunda kendimi kendime küfrederken bulduktan sonra anladım bunu. bu hayatı, standart yaşanması gereken sosyal varlık olarak var olduğum hayatı yaşayan ben değilim. eğer o ben isem şuan bunları yazan ben değilim. yani aslında iki tane ben var. fakat bir tanesi imposter. yani benim varlığımı çalmış ve kendi amacı uğruna kullanıyor....

bilemedim

Bu sabah yine yüzümde rüyalarımdaki hislerden kalan bir gülümseme ile uyandım. Günün en güzel dakikaları benim gibi kafalar için ilk sigara-idrak aşamasına kadardır. İdrak ederim ben her gün hafızasına yeni kavuşan biri gibi. Bütün yılları, insanlığı, etrafımı çeviren beton hapishaneyi ve kafamdaki canavarı. Sigara ile vururum dibe, çok uzatmam.  Yine vardım olmam gereken yere. Bugünü de "aslında ölmek daha mantıklı lan" düşüncesinden kaçmak için yapmam gerekenlerle geçirmeliyim. Kendime yeterince kahve sigara zararı verirken aynı zamanda bugün neleri asla yapmayacağıma bakarım. Yine neden hiçbir şey yapmadığıma ve kimseyi görmediğime dair haklı sebeplerimi müthiş tecrübelerimle kafaya sabitlerim. Genellikle ben sabahlarımı bütün güne yayarım. Gece olana dek henüz başlamaya yakın bir gün gibi yaşayabilirim. Asla başlamayan, asla yaşanmayan günler geçiren nefes israfı varlığımla barışmaya çalışarak.  Bugün öyle bir gün değildi. İdrak, nefret, boşver devam et kısmında...
Farkında değiller mi acaba? Hepimiz öyle ya da böyle bir hayat yaşıyoruz. Ve sanırım her gün kalktığımızda kendimiz için yapmamız gereken şeyler var. En basitleri yemek içmek ve sıçmak. Diğerleri korunmak, paylaşmak, sevilmek, sevmek. Diğeri bir şeyler öğrenmek çünkü gelişmemiz için gerekli olanı budur falan. Dinlenmek, keyif alacağın şeyler yapmak... Falan falan işte. Peki bu hayatımızın içerisindeki sadece "muhteşem olan" ve sadece içerisinde "kendi fiziksel güzelliğimizi sergilemek" amaçlı olan an'ları paylaşmak ne zaman hayatımızın bu kadar içerisinde oldu. Ne zaman hayatların belki yüzde 99'unu hayatımızı pek de gerçek olmayan haliyle paylaşarak geçirmeye başladık. Ne zaman herkes aynı şeyleri yapmaya ve paylaşmaya başladı. Bir bebek doğum günü görüyorum. Fotoğraf. Bir uzun masa, üzerinde envaiçeşit pasta, börek, çörek neyse. Arkada eşşek kadar bir balon ile çocuğun/bebeğin girdiği yaş 3-4-1 her her neyse. Bir renk teması var... Erkekse yeşil ma...
aynı olma isteği? nereden geliyor. kabul edilme isteği? hepimizde var. kabul edilmek. bütün bu koyduğumuz kurallar, yazılı olmayanlar, yazılı olanlar da, içimizden geçenleri söyleyememek, hissettiğimizi yaşayamamak. kabul edilme isteği. dışlanmama isteği. neden böyle? yalnız kalma korkusu. yalnız ve parasız kalırız gerçekleri söylersek. aklımızdan geçeni söyleyemeyeceğimiz bir sosyal toplum kurmuşuz. ve sonra her geçen gün diyoruz ki daha da gelişiyoruz. allah allah. acaba? gelişiyor muyuz? kendimizden uzaklaşıyoruz. sonra biri kafayı kırıp 20-30 tane insanı tarıyor. sonra birileri intihar ediyor. sıklıkla insanlar hayatından vazgeçiyor. hayatından vazgeçmek sadece kafana sıkmak da değil ki, insanlar zaten hayatlarını yaşayamıyor. vazgeçiyor. gelişine yaşıyor. biz yalan söylüyoruz. söylediklerimiz yalan ve fakat insanlar bile bile bunu tercih ediyor. her gün kaç tane yalan söylediğinize baktınız mı hiç? yalan söylemek size göre olmayan bir şeyi olmuş gibi anlatmak olabilir. fakat ö...

öf.vol.658

Her gün aynı rüyaya uyanıyorum. Her gerçek silikleşiyor, zorluyorum beynimi sonsuzluğa ulaşmak için. Her gün bir başka inanılmazı keşfediyorum. Her sabah başka bir geceye uyanmak gibi. Her gece bir öncekinden daha karanlık ve daha uzun. Görebiliyorum bir ısı ve ışık kaynağı var ileride... Her defasında göremesem de artık inanıyorum. Her uyandığım gecenin sonu gelecek. Bir sonraki karanlığa kadar aydınlık kalıyorum.  Sonra tekrar sorular evriliyor en harika cevapların içinden. Peki o sorular bitecek mi benim aklımın ermediği nokta gelmeden?  Her şeyi anlayabilir misin? Ben anlayamam. Çünkü çok sınırlı kavrama hızım. Hissedebiliyorum, o yetiyi kazanmamışım. Hissedebiliyorum lanetli beyinlerdenim ben. Bütün soruları soran fakat cevapları bulabilecek kapasiteye sahip olmayan. Huzur bulamayacak olan beyinlerden. Her şeyi anlamsızlaştıran fakat yerine anlam bulamayan bir beyin.  Görüyorum da insanları, anlam buluyorlar. Yaşamlarının sebebini görebiliyorlar. İnanıyorla...

Cümlelerim izne çıktı.

Cümlelerim kısalıyor gün geçtikçe. Kimse farketmiyor bile, bazen cümlelerimin sonunu getirmiyorum. Bir gün bir arkadaş söylemişti "siz beni duymuyor musunuz?" diye. Konuşuyordu ve kimse cevap vermiyordu. Aslında duyuyorlardı ben de duyuyordum. Fakat sessiz konuşuyordu. Yani sesin volümünden bahsetmiyorum, onun cümleleri sessizdi. Ben hep duyuyordum. Fakat genel olarak insanlara yeterli gelmiyordu. Farkındaydım çünkü ben de öyleydim. Bazen gerçekten cümlenin benden çıkıp çıkmadığına emin olamıyorum. Çünkü varması gereken yere gitmiyor. Havada otoritesizliğime çarpıp yokluğa karışıyordu. Ve vazgeçiyorum. Söylemekten, bir çok şeyi. Söylüyorsam kısa cümlelerle, bir şey anlatıyorsam özetle anlatıyorum. Hızlıca konuşuyorum. İlgilerini çekebildiğim vakit çabucak anlatıyorum. Ki yarısında gözlerini kaçırmasınlar. Ki "ben de.." diye başlayacak düşüncelerini hemencecik üstüme bırakabilsinler. Hemen olayı kendilerine çevirip daha hırslı ve daha sinirli ve daha duygulu ve dah...

this mess we're in.

Yorgunluğu kahve ve yazıyla dövmek. Ağzını burnunu kanatıp üstüne bira içmek. O kadar acıtmak ki uykuya karışan beyin sikilmişliğinin rüyalardan kaçması. Nefret ve tiksinti kusuyorum suratlarına bakışlarımla gün içinde. Geceleri besliyorum kendimi o çöple yoğrulmuş insanlarla. Sonra bok gibi acı acı müzikler dinleyip yazıyorum. Daha ne kadar zavallı olabiliriz? Güneşin doğuşuna kadar vakit var, az var, az kaldı. Anca oldum. Anasının amındaki otelin siktiğimin bilmem kaçıncı çeşit berjerinden bildiriyorum. İnsanlık yok olmalı. Kim bulduysa ateşi pişmandır. Beynimizi pişmiş yiyeceklerle beslemeyi öğrendiğimiz için buralara gelmişiz. Bu muydu lan yapacağımız? Çöp çocuklar doğurup, sokağa salıp, onun bunun duygularına tecavüz etsinler diye sırtlarını sıvazlamak mıydı? Her gün doğuşunda binlerce hiçbir şey olacak insan yapıyoruz. Sonra da diyoruz ki "ama çocuk çok güzel bir şey" Hangi çocuk? Ne olmuş ki çocuk? Çocuğa sorsana bir. Harbiden güzel miymiş? İyiki yapmı...
yalnızlık. yalın olma hali mi? evet. yalınsın. basit misin? karmakarışıksın. yalınsın ama.. bu bir şeyin, bir insanın sana eşlik etmemesi mi demek? bence değil. yalnızlık bir insanın gelebileceği en sade hal. en güzel hal belki de. yalnızlık ile terbiye olursun becerebilirsen. yalnızlık ile büyürsün dayanabilirsen. yalnızlık senin yanı başında bir gölgen olur. senden çıkar, senin bir parçan olur fakat paylaşır seninle hayatını. paylaşır. yalnız olabilen insana olan saygım bambaşka büyük. yalnızken kafasından geçenleri korkmadan dinleyebilen, onunla konuşabilen insana duyduğum saygı büyük. yalnızlığa birden bire yakalanılmış ölümcül bir hastalık gibi davranmayan insan duyduğum saygı büyük. yalnız biriyle olduğumda aldığım zevk bambaşka. çünkü o seni yalnızlığıyla tanıştırır. sen hayatına girdiğin an yalnızlığı bitmez, sen hayatında kalsan bile yalnızlığı bitmez. dinmez. durmaz. gitmez. çünkü bir insan bir insanla birlikte olamaz. bir insan hala bir insandır. yalın hali, birlikte ha...

Bırakın gelsin gerçekler.

Kelimelere ne kadar boş baktığımı anladım bugün. Bütün bir gün boyunca da bunu düşündüm. Kelimeler olmadan yalan söylenebilir miydi? İletişim ne kadar gerçek olabilir? Kandırılmak istemediğin sürece kelimelere değer verir misin? Görüyor ve hissediyorken kelimelere ne gerek var? Kelimeler ne kadar da anlamsız.Yalnızca yüz ifadelerinden ve tonlamalardan her şeyi anlayabilecek olduğumuz halde uydurmuşuz kelimeleri. Kelimeleri uydurmuşuz ve inanıyoruz her duyduğumuzda. Ağızdan çıkana... Aslında kandırmak için varlar gibi geliyor bana çoğu zaman. Bilineni değiştirmek için üzerimizde oynanıyor kelimelerle. Gözünün içine baktığın zaman anlayabildiğini kelimeyle sabitlemeye çalıştığında olmuyor çoğu zaman. Çelişiyor kelimeler ve hissiyat. Olmuyor mu? O zaman neden bu çaba. Anlamak ve anlatmak için kelimelere bu kadar yüklenmek neden? Aslında biliyoruz. Kabul edelim her şeyi biliyoruz. Kandırılmaya olan ihtiyacımız ve kandırılmadan var olamayacağımız bir toplum yüzünden kelimelere bağımlı h...