Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Blog yazarları

Fotoğrafım
ihaveasmileonmyface
kedilerle ciddi düşünüyorum. a cynical misanthrope.

Ben kaçayım.

Ben istemez miydim lan.. Dinleyebilmeyi, katılabilmeyi, her tipten insanla konuşurken bir şeyler öğreniyorum ben diye içimden geçirmeyi, hikayelere tahammül edebilmeyi, yeni insanlara şans verebilmeyi. Ben de isterdim ya rahatsız olmamayı. Boğuluyor gibi hissetmemeyi. Geçen bir saat sonrasında kalan saatleri saymamayı ben de isterdim.  Büyümüş olmak sanıyorum o. Her ortama ayak uydurmak. Sıkılmamak, tahammül etmek ve hatta zevk alabilmek; yetişkin, gereksiz, small chatlerinden. Herkesin benzer anılarını anlatarak saatlerce sürdürdüğü loopa alınmış zamanlardan keyif alabilmek sanıyorum büyümüş olmak. Yetişkin olmak.  Ben bildiğin çişi gelmiş çocuk gibiyim. Oturduğum yerde sallanıyorum, hadi gidelim hadi hadi diyorum sürekli. Evime dönüp oyuncaklarımla oynayasım geliyor. Ya da sandalyeleri birleştirip uyuyasım.  Keyif almayı bırakmıştım önceleri. Bir zaman sonrasında kaybetmiştim, yeni insan tanıma ve observ etmekten aldığım zevki. Bir yerlerde bir devreyi yakan bir ortam o...

Kafa içi yalıtım.

Kafamdan kitaplar geçiyor. Cümlelerin yeri değiştirilmiş, bir kaç tanesi çıkartılmış, yaşanmış olaylardan esinlenmiş hikayeler. Anlamsızlaştırma çabaları bu gece nijeryada başarısız oldu. Kafa bitik, bitkin.  Dünyadaki bütün gerçekler kafamdan geçiyor. Gerçekler acıdır derler fakat gerçeğin tümünü bildikten sonra acı kalmaz. Gerçek bin yüzü olan orospu. Herkese başka görünür. Ve herkes istediğini seçer. İş böyle olmasaydı inan hayat pamuk gibi olurdu.   Yaşanmışların tümü oturuyor kafamda bir yerlere ve her yüzünü gördüğüm gerçekle yüzleşiyorum.. Tekrar tekrar, her kafamı açtığımda. Güzelleşiyor, vücut buldukça güzelleşiyor. Temizleniyor. Korkunun yerini yine izolasyon çalışması alıyor.  Bir kez yaşıyorsun her saniyeyi. Bir kez duyuyorsun bir cümleyi, bir ağızdan, bir ses ile.  Binlerce cümle var her anda. Duyabilirsen eğer, binlerce gerçeği var herkesin. Açarsan kafayı, içeri alırsan.  Bütün duvarları kırarsan ancak, hayatını her anında gerç...

küflendi

gözlerim kapalıyken aydınlığı daha çok buluyorum o karanlığın içinde. aslında gece dediğin bile daha korkutucu. kafam bozuk açıklama bu.  ayılmak için çok geç, gerçeklik için ise çok erken daha. ben yine de kaçamıyorum beynime, derime hücum eden gerçeklerden. bir insan kendi gerçekliğinin bu kadar farkında olursa ne kadar sürdürebilir ki? herhangi bir hayatı. bu kadar farkında olursan neyi neden yaptığını, neden söylediğini, neden ellerini sıktığını, her ayrıntıyı neden yazdığını bilirsen ne kadar dayanabilirsin ki? kendine ve gerçekliğine.  bir insan kendini bu kadar iyi tanırsa. ne kadar durabilir, karanlıkta, kendi sesinin içinde?  yaptığımız her şey yanlış. her şey yalan. bir adım yok ki arkasında durduğun zaman içinden bir ses çelişkilere boğulmasın.. bir adım yok ki, net. temiz. bir adım bile yok insanlık hayatında dürüstüm lan ben! doğruyum, diyebildiği. işte ben buyum. ben yalanım, doğrum bile yanlış. kabul ediyorum çünkü mecburum. kabul ediyorum çü...

Hangi geceydi?

Tam olarak ne zaman başladı bunlar? Hep vardı da içerilerde mi tutuyordun, tutabiliyordun? Yoksa bir zaman öncesi miydi? O zamanı sayabiliyor musun? Anımsıyor musun yoksa o kısımlar da bulanık mı geri kalan her şey gibi. İlk kim gördü bakışlar dışında kalanı, gözlerinin rengini manasız bırakanları kim görebildi ilk? Hatırlıyor musun? İlk kim sana ayna tuttu? İlk ne zaman dedin bir başkası var içimde, benden başka birileri konuşuyor. İlk kendini ne zaman hissettin ve duyabildin? İlk sen miydin seni korkutan, yoksa başkası mı kulağına söyledi, seni sana anlattı? Bir zamanları hatırlarsın belki de, aynaya baktığın zaman aslında bakmadığın zamanları. Saçına, kaşına bakıp, iki gram bir şeyler yüzüne sürüştürüp dönüp gidebildiğin zamanlar hani. Vardır ya. Olmuştur mutlaka. Fakat hatırlayabiliyor musun? O kadar mı uzak yoksa, bakışlarından kaçmadığın zamanlar. Ne zaman başladı bütün bunlar. Bütün bu uykuya dalarken konuşmaların, kendi kendine muhabbetlerin. Karanlığı sevip, aydınl...

Gerisi yok.

Gerçeği düşün şimdi. Gözünün baktığı yerde bir çift el var, görüyorsun fakat kendi ellerin mi nasıl emin olabilirsin?  Gecenin karanlığında koşarak eve girip geçen günün içindeki boşlukları sayarken kime güvenebilirsin?  Peki kime söyleyebilirsin, kaybettiğin an'ları bulmak istediğini? Kaybetmemek, tam olmak, kafanı çevirdiğin zaman arkada kalanı yitirmeyeceğin bir hayat istediğini nasıl sözlerle anlatabilirsin. Deniyorum. Sabit arıyorum. Bazı şeyler sabit, dokunabildiğim zaman gerçekliğini hissedebildiğim. Yalnızca sayılı insan gerçek. Diğerleri bulanık. Yalnız sayılı mekan var hafızamda tutabildiğim, bana hissettirdiklerini.  Boşluklar içindeyim, sanki üstümde başımda bile delikler var. Zamanın içinden geçerken benden çalmış gibi yaşadıklarımı. Çünkü ben yalnızca saatleri anımsıyorum. Saatlerin içerisi boş. Yaşadığımı varsaymak bu! Gerçeklik yok. Bir yandan kapılıp git diyorum, güzel bir kafa yaşıyormuşsun gibi takıl git. Diğer bir taraf eksikliklerin yasını tutuyor. Bo...

"The only horrible thing in the world is ennui, Dorian"

organ bağışı yapsam her şeyi bağışlarım fakat beynimi asla. bana çektirdi başkasına çektirmesin. bir bozukluk var, her gün araştırıyorum neresi bozuktur diye. beynin nasıl çalıştığını çözdükleri gün kendisini alıp gideceğim. "lan şuna bir bakın" diyeceğim. aday olacağım, kobay olacağım, deneylere köle olacağım. düzelsin diye sadece. benden bağımsız takılıyor orası kesin. aslında ben oyum, o da ben. beynin lan sonuçta. ama yok öyle değil. mesela bana diyor ki sen onu gördün diyor. sen onu biliyorsun diyor. sen diyor, kesin eminsin diyor. ama bakıyorum, düşünüyorum bir veri yok elimde sadece düşünce var ve o düşünceler beyne sorsan kesin doğru!. eyleme koyabilir misin sağlamasını yapmadan? asla. maksat bokluk olsun. "sen bil de.. ben karışmam" diyor sanki göt beyin. ve bu ne bok olduğu belirsiz kıvrımlı pislik her zaman haklı çıkıyor. her zaman biliyor, benim bilmediğimi. aslında her şeyin farkında fakat bana söylemiyor gibi. sanki içeride pis pis sırıtıyor beniml...

öf vol.88545

Hayata karşı bir duruşun olsun! Bir amacın olsun lan! Bir istek mesela. Uğruna bir şeyler yapmak, yataktan kalkmak, biraz olsun zora gelmek olsun. Ne bileyim biraz dünyevi şeyler olsun. Kafanda yaşamadığın gerçekten eyleme döktüğün, yapabildiğin bir şeyler olsun. Noterden nüfus cüzdanı fotokopisi onaylatabilmek olmasın mesela tek başarın. Ya da bir yere taşıtla değil de yürüyerek gitmek. Dişçiye randevu almak mesela. Almak ayrı bir başarı, gitmek ise bir zafere dönüşüyor. O kadar kopuğum isteklerden ve başarıdan.  Başarı nedir lan. Başarmak istemek. Fakat neyi? Neyi cidden.. Nedir bu. Hissedemiyorum yok galiba bende. Neden yok. Ben mesela bir günde bir milyon adet istek ile uyanıyorum ertesi güne kadar hepsine üşeniyorum.  Bir milyon hayalle yola çıkıyorum, yola çıkmıyorum sonra. Oturuyorum bildiğin. Böyle bakıyorum yani.  İsteklerim var. Hem de çok var.  Mesela uyumak istediğimde uyuyabilmek. Yataktan kalkmak istemediğim zaman kendimi su...

var olmanın dayanılmaz gerçekliği

Var olduğum anları toparlamaya çalışırken buldum kendimi. Var olmanın gölgesinde değil gerçek hissiyle karşılaştım mı? Gerçekten hissettim mi kendimi, iç savaşımın durduğu bir an oldu mu? Ben hiç acaba sustum mu. Buldum, o anı yaşıyorum bulduğumdan beri. Bir akşam üstü, bir gece ve ben var oldum. Yaşadığım küçücük mağaradan çıkmamı sağlamış bir zaman dilimi. Evet! Dağları ve tepeleri geçtim bir akşam üstü ve asla olamam dediğim bir motosiklet üzerinde. Bir şarkı açıp sonsuza dek dinledim. Rüzgarı, gökyüzünün mor-mavi rengini, hiç silemeyeceğim bir kokuyu, yüzüme yapışmış şaşkınlığı ve maviyi ve de yeşili hissettim ben. Coşku hissettim ve aynı zamanda müthiş bir dinginlik vardı içimde.  Bir ses duyuyordum yalnızca ve evet bu ses kafamın içerisinden gelmiyordu. Bu ses gerçekten duyuluyordu. Bana anlatıyordu, iletişimde değildik, fakat sesini duyuyordum bir adamın. Sonra yaylılar.. Sonra piyano. Durdurmak istemediğim hislere sahiptim ve hücum ediyorlardı ellerime, ayaklarım...

kalp dedik, beyin çıktı.

yıkıma yönelik hareketler fark ediyorum.  belki tamamen deriyi değiştirsek? yeni bir deri için beynim hücrelere haber salsın. daha sağlamından. akıllı deri olsun mesela. hastalıklara karşı daha dirençli olsun, öyle önüne gelen mikropla haşır neşir olmasın.  beynim vücudumun her yerine tek bir emir versin. "değişin lan!" desin.  çünkü burada bir hayat var, yaşanıyor. devam ediyor. görüyorum, duyuyorum. durduramıyorum da. fakat ben içerisinde bulunamıyorum. neden? çünkü yıkıma yönelik hareketlerim var. çünkü bir adımı atarken herkes, o adıma odaklanmışken, o adım için mutlu ya da mutsuzken, ben bütün adımları görebiliyorum. bütün adımları hissedebiliyorum ve hepsini deneyimliyorum. ve işin en harika tarafı ben bunların hepsini aynı anda yapıyorum. ve daha da güzeli ben bunları yaparken hiçbir şey yapmama gerek kalmıyor.  neden?  çünkü yıkıma yönelik hareketlerim var. sonra bakıyorum. her şey bir yıkım.  sonra konuşuyorum, e biz burad...

Hellö.

Film çeksem adını "Beynimin Izdırabı" koyabilirim. O kadar acıklı ve rahatsız edici düşüncelerim var. Hepsini duyuyorum, anında hissediyorum. Kimi zaman gülüyorum da, kimi zaman elimde kesici bir alet olmadığını düşünüp rahatlıyorum. Zira bazen bir insanı öldürmek düşüncesi hiç o kadar kural dışı gelmiyor. Hatta bir hayli insanlığa bir iyiliğim dokunacak gibi geliyor. Bir insanın yok olması ne kadar dünyayı değiştirebilirse artık.. Bir insanın yalnızca o anda susması, dünyayı ne kadar güzel bir hale getirirse.. Beynimin Izdırabı. Evet mesela anlatıyor birisi konuşuyor, dudaklarının oynadığını fark ediyorum önce, sonra gözler bana dönük "herhalde bana anlatıyor" diyorum. Ses de var demek ki bu gerçekten benim de içinde olduğum bir an. Evet evet. Kesinlikle benimle konuşuyor.  Peki ne zamandır?  Konu nedir?  Son bir iki kelime yakalıyorum. Klasik olabilecek konuları kafamda hızlıca geçip, anahtar kelimelerle eşleştirme yapıyorum. Kilo, makyaj, evlilik, yaş, burç, alış...

Yahu bırak bi.

Küfür edemezsin.. "ayyh sana hiç yakışmıyor" Sanki küfür yakışsın diye edilir mnakoym. Küfür neden edersin? İçinden gelir, rahatlatır, bazı şeyleri söylemek milyor kelime gerektirir. Söylenmez. Küfredersen bile anlaşılmadığı halde ne söylediğin, hissiyatı geçirirsin. En azından, hissiyat geçer.  Küfrü dur ben bir küfredeyim de nasıl yakışıyor görsünler diye eden biri varsa zaten siktirip gidebilir. Yakışsın diye küfredilir mi?  Küfür kötü değildir. Küfretmeyen insanlar var mesela ağzına sıçabilecek laflar eder. Onlardan kaçınız. Susturunuz ve cidden kaçınız.  Sigara içersin içme der. Neden seni düşünüyordur. Mutluluğunu mu? Asla. Tamamen iç organları nı!. Bütün insanlar sana değer verdiğini iç organları na gösterdikleri hassasiyetle belirtir. Hasta olacaksın, yemek ye, üşütme, aman sakın ölme bak yazık olur.. Hasta olursun herkes görür. Bileğinde hastane etiketi fotoğraf çeker bilumum sosyal ortamda paylaşırsın, gelirler. Bu iyiliğini istemektir, mesela hastanın...

İç sesim sürekli sövüyor.

Ben senin ne hissettiğini gözümün önünde görebiliyorum. Hissetmek dışına çıkıp bir varlık oluyor karşımda, duruyor, bakıyor, bazen konuşuyor bazen sussa bile baya bir şeyler anlatıyor.. Ben senin konuşmana izin vermiyorum, konuştukça sen, ben içime gömmek istiyorum duyduklarımı. Çünkü her zaman yanlış olanı söylüyorsun. Çünkü sen henüz içinden geçenin sözcük karşılığını bilmiyorsun. Ya da korkmuşsun, ya da daha önce söylememişsin. Söylediklerini duymak istemiyorum.  Hissettiklerini görebiliyorken, söylediklerin hep kayboluyor. Yokluğa karışıyor. Hepsi yalan diye oluyor.  Çünkü herkes, hep birlikte, herkese, birbirine, kendine dahi yalan söylüyor. Ama ben görüyorum.  Eskiden görmemeye programlıydım. Yalanları hayatımızın olması gereken en doğal parçası olarak kabul etmiş devam ediyordum. Her şey doğaldı. Böyleydi iletişim. Böyle bir şeydi insanlık. Ben de öyleydim işte aptal bir yalancı. Yalanlarının görülmediğini sanan bir akılsızdım.  Sonra küçük bir ayrıntıya takıl...

Yağmur ve müthiş kokusu?!

Belki de mesela paralel evren vardır? Belki de ben şuan elimin altında tombul tüylü bir kedi yarın sabah hangi kediyi alsam diye düşünüyorumdur. Belki de benim paralel evrende bir versiyonum vardır, biraz sonra hangi felaketin yarattığı psikolojiye gireceğini düşünmeden uyuyabilen..  Belki mesela bir dünya olabilir güzel olan, ki bence yaşadığımız dünya ancak bir kabus olabilecek halde, o derece çökmüş bir ırkla savaşmakta. İnsan ırkı tarafından deşilmekte ve yok edilmekte. Mesela ben dünya olsam ve elimde olsa sallayarak atardım hepsini. Yer kürenin çökmesini ve insanların sonunun gelmesini sağlardım. Çünkü biz yok olmalıyız. Bir yanlışlık olmalı! Diyorum her bir yeni insanla olan münasebetimde. Bir yanlışlık olmalı. Beyin diyorlar, önemli diyorlar, hayvanlar şöyle böyle çünki nedir? Biz düşünüyoruz diyorlar. Bakıyorum da, düşünmek güzel bir şey mi? Düşünmek yararlı mı? Yarar mı daha çok yoksa zarar mı? Zarar o kadar büyük ki bazen uyandığın zaman şaşırıyorsun hala dünya ve insanl...

Her bitiş bir bitiştir, her başlangıç ise yeni bir bitiştir.

İçimde pislikler var. Herkesin var. Benimkileri tanıyorum hep vardı hep oradaydı. Keşke herkes tanışsa içindekilerle. Ben tanıştım, gömüldüm içeri, yarattım kendi dünyamı. İçindeyim. Çıkmaya çalıştığım, ışığın tatlı geldiği anlar oluyor. Hemen geçiyor. Geçiriyorum. Kaçıyorum. İçerilere!!! Biraz zaman geçtiğinde hep çarptığım aynı duvar. Kendi ördüğüm duvarlar. O kadar zor yıkılması, hissediyorum. Yıkılmasını istemiyorum zor inşa ettik el ele. Fakar o kadar çarpıyorum o duvarlara, hissizleşene dek. Duvardan duvara.. Bağıra çağıra. Her şey duvarın içinde gerçekleşiyor. Çıkmaya çalıştık mı bir kaç kez? Evvvet! Denedik mi?? Evveet. Tabi ki ne oldu. Siktiğimin duvarı daha sağlam oldu. Yıkmaya çalışan içimdeki zavallı hala ezik duygulara yenilen kör ruhum! Seni de söküp atmak tek isteğim. Hala var olmak çabasındasın. Hala ben de varım demek ve aynı zamanda her gün, her saniye fark etmektesin sen var olamayacak kadar gömülmüşsün kafanın içine. Kimseyi o duvarların içerisine sokup işkenceye ma...

hiç kimseye.

Nasıl bir ruha sahip olmak isterdiniz. Ben sıcak bir ruh isterdim. Hissedebileceğim sıcaklıkta. Bir yenilik, bir insan, bir gelecek gördüğü zaman ateşi çıkan bir ruh. Geleceği hisseden bir ruh.  Bir kafa isterdim adam gibi şöyle. Bir kafa ki plan yapabilsin. İstesin ruhu ve beyniyle odaklanabilsin. İstesin.  Ellerim bile benim değil gibi kimi zaman.  Hissedemiyorum. Bu bir yolculuksa ben sonunu göremiyorum. Düşünemiyorum ve isteyemiyorum.  Bu non-stop küfrettiğim dünyada acıdan başka bir şey göremiyorum. Acıdan başkasını hissedemiyorum çoğu zaman.  Ve biliyorum kendim öldürdüm, neyse o ateşten ruh içimdeki ben söndürdüm, ben yaktım küllerini camdan attım. Yok ettim sevinci de, isteği de, aşkı da, özlemi umudu ne bokum iyi hissettirdiği sanılan his varsa.  Gereksiz dedim. Gereksizdi, çok acıtıyor, çok zaman alıyor, çok fazla dedim ve yok ettim. Gitsin dedim her şeye. Gittiler.  Şimdi bunalımın babası var. Babası.  Ana...

manik değil.

Sanki yeterli gibi. Bütün bunlar bu sayılar tarihler anlamlı gibi. Sadece senede bir defa bir manası var gibi. Ve bu defa bu tarihe bu saate baktığımda yetmiş gibi hissediyorum. Sanki odamın kapısını kapatıp gelip oturduğum zaman bir daha dışarı çıkmam gerekmiyormuş gibi. Her adımım, her lafım, her yazım, her anım sonmuş gibi bugün. 27 sene bitmiş ve fakat sanki yetmiş gibi. Devamı gelmese de olur gibi. Her şey loopta gibi. Bu andayım şuan ve geçmişe bakıyorum. Her şey aynılaşmış. Hani bir period biter ve başa sararsın artık bitmiş ve başa dönülmüş gibi. Hiç bir yeniliğin yeni hissi kalmamış, her şey eskimiş ve değeri yok edilmiş gibi. Bu dünya da yaşanacak çok şey var gibi gelirken şimdi yaşanmayanları bile düşünmek yoruyor belki o yüzden. Belki ben çok fazla yaşıyorum diyedir. Diğerleri gibi olabilsem belki de yorulmazdım bu kadar. Belki ben her şeyi hissetmesem ve her olacağa aslında bitmek üzere olan bir şeyin hüznüyle bakmasam bu kadar yorulmazdım. Bu kadar yetmezdi bana yaş...

at geldi, at gitti.

hımmm hımm hımmııı hiçbir şey yokken ortada ayak parmaklarımdan başladı gelmeye, yukarıya doğru. hiçbir şey yokken sadece bembeyaz yatağın içinde yatıp tavana bakıyorken. tırmandı bacaklarıma doğru. mideme geldiğinde bayılmak istedim hatta bir saniye de olsa gitmek istedim tamamen.  hem yumruklar vardı hem de tırnaklar geçirildi. durduramadığım o hisse kapılmak zorunda kaldım. kollarıma geldiğinde bıraktım her şeyi. bıraktım her şeyi. toplam 2 (iki) dakika sürdü. kabusun içerisinde uyanıktım. her şeyi bir anda hatırladım. çocukluğumda açamadığım pencereyi, ergenliğin en ergenimsi acılarını, yetişkinliğe atılacak adımlarımı engelleyenleri. her şeyden uzaktım ve hepsini aynı anda yaşıyordum. kaburga kemiklerimin altında bir at vardı sanki oradan oraya koşan. tepinen bir AT. kırmaya, yarmaya çalışıyordu. Git dedim. AT dedim, GİT.  ve ağladım.  öyle güzel ağladım. öyle güzel gözyaşları. o kadar nefret ederim onlardan ki, sevemedim yine fakat güzeldi ağlamak. deneyimd...

huzur nedir. yenir mi.

Hi little kitty.  huzuru bulabilmek önemli olan. nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa o kodumun huzuru. varlığı yokluğu günde bir milyon kez yer değiştiren hayalet huzur. bir anda yakaladığımı sanıyorken kendimi arkasında nefes nefese koşarken buluyorum. gel geleceksen. ya da siktir git rüyalarımdan. zor olan değil hiçbir zaman istediğim. asla olamayacak şeyler istediğimi sanmamın sebebi hiç ben olmadım. anlıyorum artık, şuan geri çeviremezsiniz. istediklerim güzel ve normal. bir taro ile elde ettiğimi istedim hep. o kadarcık. bir müzik bir müzik daha. üstüne karanlık. üstüne dürtülmemek. üstüne kaygısızlık. yalnızlıkta bulabildiğim huzuru kaçırmadan yanımda duranlar. yanında durduklarım. ah ne az. ne çok konuşuyorsunuz çünkü o yüzden. bazen cümleleri nasıl anladığımı düşünüyorum. çünkü anlıyorum ve anlama çabasında değilken. bazen kafamın çok dolu olduğunu hissediyorum bazen de bomboş. bomboş olan haline hasta olduğumu söylememe gerek yok.. adeta bir idiot oluyorum...

naber?

Of ne büyük duygular yeşeriyor içimde. En içerilerde kalmış, bebekken koymuşlar fakat büyümemiş. Su verilmemiş. Bugünlerde görüyorum kendilerini. O duyguların gelip karşıma oturmaları. Endişeli gözlerimi görebilirsiniz. Hem de en uzaklardan bile... Endişeden yaşarmış olabilirler. Korku değil bak. Endişe.  Kendini şaşırmış gözler bunlar. Daha önce hiç görmedikleri canavarımsı bir yaratığa bakan gözler gibi. Tanışmak istiyor fakat korkuyor.  Biz dostuz. Sen benim içimde büyümüşsün. Çocuğum gibisin. Sen benimsin, benden bir parçasın... Fakat korkuyorum neden biliyor musun? En çok senden çıkan seni yaralar. En çok seni üzen, sensin aslında. Bunu anlamanız zaman alabilir. Anlamadan da ölebilirsiniz. O duygular sizin içinizde büyüyor. Kendiniz suluyorsunuz, yemeğini, mamasını, ilacını, kanını, ruhunu siz veriyorsunuz.  Sizsiniz bütün acıların sahibi. Biziz bütün aşkları var eden. Bizden çıkma bütün o geri dönüşümü yapılmayan duygu yıkıntıları.  ...

Bir anlayış var ettin.

bana biri bugün dedi ki "anladığım şeyler okumak istiyorum" aslında demek istedi ki "anlayabildiğim insanların yazdıklarını okumak istiyorum"  sonra dedi ki "senin yazdıklarını anlıyorum" hassiktir lan dedim içimden. çok şaşırdım. belki ona bu kadar şaşırdığımı gösteremedim. nitekim ben de anlamadım ilk başta o kadar şaşırmış olduğumu. sonra durup düşünürken buldum kendimi. yine flach backler yine tanıdık insanlar. yine sorguladıklarım...  bana birisi demişti ki, en yakınlardan birisi, hayatımın içinden hatta benim anladığım birisi,  "neyse ki kimse anlayamaz yazdıklarını.." " neyse ki " dedi. " kimse anlayamaz " dedi. o gün ben anlaşılmak ile ilgili tüm kaygılarımı yitirdim. oymuş benim sınırım. demek dedim, sen de anlayamadıysan. ben gerçekten anlatmıyorum. ben düşüncelerin ellerimden klavyeye akmasına izin verirken aslında cümle kurmuyorum demek dedim. içimden söyledim, yüzüne söylemedim.  çok durmamıştım üstün...